Sosyal hayatımızda çoğu sorun kalıplaşmış sözlerle ifade edilir. Bunlardan biri şöyle: ‘'insanın olduğu yerde sorun vardır.'' Yani sorun insanın varlığıyla vücut bulmuş. Bazıları daha da ileri giderek İnsanın varlığının suç teşkil ettiğini söylemişlerdir.
Nasıl?
Bir gün bir yere seyahat ediyordum. Adamın biri yanıma gelip oturdu. Yolda muhabbet etmeye başladık. ‘Merhaba yabancı birine benziyorsun', ‘evet' dedi, aslen Hatay'lıyım. Hayırdır inşallah? Bir asker arkadaşım vardı, onu ziyarete geldim. Hoş gelmişsin, sefa getirmişsin, ne işle meşgulsün? Bir Arap ülkesinde çalışıyordum, haksızlığa uğradım memlekete dönmek zorunda kaldım. Hayırdır ne haksızlığı? Birinin yanında çalışıyordum, adam hakkımı vermeyince adalete başvurdum. Sonuç ise şöyleydi. İş sahibi yüzde yüz haklı, ben ise yüzde yüz suçlu bulundum, gerekçe ise senin bu memlekete gelmenle bu hadise gerçekleşmiştir. Sen gelmeseydin bu hadise gerçekleşmeyecekti. Bütün suç adamın oraya gitmesiymiş.
Gerçekten insan suçlu mu doğar? Empirist düşünürlerden Locke insan zihnini boş bir levhaya benzetmiş, çoğu şeyin sonradan öğrenilebileceğini dile getirir. İslâm dini ise her doğanın İslâm fıtratı üzerine tertemiz doğduğunu belirtir. Her daim de insanın selameti için çözüm kapısını aralar. Batılı düşünürlerden Reusseau sorunun bir parçası olmamak adına çözümün içinde yer almayı düşünmüş, bazıları ise bu konudaki düşüncelerini: “İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak neredeyse çözülemez bir noktaya ulaştığı günümüzde Hz.Muhammed'e (sav) her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer o aramızda olsaydı, bütün bu sorunları oturup bir kahve içme rahatlığı içinde çözerdi.” Demek ki kâinatın Efendisi her sorunu basit ve güzel yollarla çözmüştür.
Bizler de onun ümmeti olarak Efendimizi örnek almalı insanların sorunlarını çözmede yardımcı olabilmeliyiz. Müslim olsun gayr-i Müslim olsun bizim onların derdiyle ilgilenme gibi bir nedenimiz var. Bulunduğumuz her yerde iki ateş arasında kalan insanımıza güzel ahlâkımızı fark ettirerek gücümüz nispetinde liman olabilmeliyiz. Her zaman kendimizi ya da başkasını suçlayarak sorunu çözemeyiz. Suçluluk psikolojisiyle değil; kendimizi ve başkasını haberdar etme psikolojisiyle faydalı olabiliriz.
Bizleri meşgul eden, suç olarak isnad edilen Bakara sûresindeki hakikata bakalım: “Hani, Rabbin meleklere, “ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti”. Cenab-ı Allah sizin bilmediğinizi ben bilirim demeyle bütün ilimlerin kendi katında olduğunu, meleklerin dahi yapacağı çıkarımın kendi katında yetersiz kalabileceğini vurgulamıştır.
İnsanın varlığının suç teşkil etmediğini, insanın imtihan dünyasında kusur işleyebileceği, dilerse en şerefli mâhlukat dilerse kulluk hayatının negatif ucundaki en alt durağını hak edebilir. Bizlere düşen ise ödül ve cezaya bakmaksızın doğru yolda yürüyebilmektir. Bu konuda şair bestekâr Nebi BOZABA şöyle der. ''Kimi, zaman zaman geriye düşer, kimi ilerler, kimi hayat içinde sağa sola gider, fakat önümüzde ise kader gider, belirleyici olan çabalayıp kaderimize razı olmaktır.''
Selam ve dua ile...