MEHMET ÖZCAN / DOĞRUHABER
Sudan’da kıtlık, göç, iç savaş ve çatışmalar bitmek bilmiyor. Çok geniş topraklar ve ekilebilir verimli arazilere sahip olmasına rağmen yıllardır batının ekonomik ambargosuna maruz kalan Sudan, oldukça fakir bir İslam ülkesidir. Ülke, 2011’de Güney ve Kuzey diye batılı emperyalistlerin de baskısı sonucu ikiye ayrılmıştı. Geçtiğimiz Ocak ayında, “İç savaşın durdurulması ve barışın sağlanması, özgür siyasi toplumun oluşturulması, fakirlikle mücadele ve milli kimliğin güçlendirilmesi” gibi bir reform planı açıklayan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, Hasan Turabi gibi muhalif liderlerle biraraya gelerek ülkenin kalkınması için ulusal diyalog çalışmaları yürütüyor. Diğer yandan Güney Sudan’da birkaç aydır hükümet güçleriyle eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Riek Machar’a bağlı birlikler arasındaki çatışmalar da devam ediyor. İç savaştan kaçarak evlerini terk eden yüzbinlerce insan Kuzey’e ve çevre ülkelere sığınmış durumda. BM Güney Sudan İnsani İşler Koordinasyon Ofisi, Güney Sudan’daki olaylar nedeniyle 7 milyon kişinin kıtlık tehdidi altında olduğunu açıkladı. Güney Sudan’daki çatışmalara ve ülkede oluşan krize şu ana kadar bir çözüm bulunabilmiş değil.
Sudan’da süren ulusal diyalog sürecini gazetemize değerlendiren Sudan İhvan lideri Ali Çaviş önemli açıklamalarda bulundu. Sudan’ın ekonomik anlamda çok kötü bir durumda olduğunu söyleyen ihvan lideri, açılımla Sudan’ın rahat bir nefes alabileceğini belirtti. İhvan lideri, devam eden iç savaş için, Güney Sudan’ın, batılıların arkasında sürüklenmenin acı faturasını ödediğine dikkat çekti. İslam dünyasının neden birlikte hareket edemeyişinin sebeplerini de anlatan İhvan lideri, daha birçok konuda sorularımıza cevap verdi. İşte Sudan İhvan lideri Ali Çaviş ile yaptığımız söyleşi…
SUDAN’DA ULUSAL DİYALOG İÇİN ATILAN ADIMLAR OLUMLU
Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, geçen Ocak ayında, “İç savaşın durdurulması ve barışın sağlanması, özgür siyasi toplum oluşturulması, fakirlikle mücadele ve milli kimliğin güçlendirilmesi” gibi 4 ana başlığın ön plana çıktığı reform planını açıklayarak, muhalif partilere diyalog çağrısında bulunmuştu. Cumhurbaşkanı el Beşir, bu çerçevede Hasan Turabi ile de bir araya gelmişti. Siz bu ulusal diyalog çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, aslında Ömer el Beşir, diyalog çağrısını bu yılın Ocak ayının sonunda yapmıştı fakat geçen haftalarda bunu uygulamaya geçiren gelişmeler oldu. Siyasi liderlerle, muhalif liderlerle görüşmeler gerçekleşti. Ayrıca ve daha önemlisi siyasi partilerle ilgili basın özgürlüğü ile ilgili kanun hükmünde kararnameler yayınlandı. Cumhurbaşkanlığının yayınladığı kararnameler oldu. Bu da tabi farklı bir açılım olarak algılandı. Tabi biz bu gelişmeleri yeterli görmüyoruz ancak önemli bir adım. Sudan’da ciddi bir ekonomik sorun var, yolsuzluk var. Bunlarla da mücadele edilmesi gerekiyor. Ama en azından başlangıç itibariyle atılan bu adımlar ve hamleler olumlu ve devam etmesi gerekiyor.
Sayın Ali Çaviş, siz Cumhurbaşkanı el Beşir’in ulusal diyalog çağrısını samimi buluyor musunuz?
Şunu söylemek gerekirse mevcut hükümet, 25 yıllık bir süredir yönetimde. Daha önce de buna benzer bazı girişimleri oldu fakat şimdiki farklı ve samimi olduğu konusunda kamuoyunda bir görüş, kanaat var. Yani genel olarak bu konuda herkes hükümetin ciddi olduğuna ikna olmuş durumda. Yeter ki hükümet bu açılımlarına devam etsin.
MÜZAKERELER DEVAM EDİYOR
Cumhurbaşkanı el Beşir ile muhalif lider Hasan Turabi arasında bu konuyla alakalı olarak bir görüşme gerçekleşti mi?
Evet görüşmeleri oldu. Daha başka görüşmeleri de oldu kamuoyuna yansımayan gizli görüşmeler. Bundan sonra da olacaktır ve bu konudaki müzakereler devam ediyor.
AÇILIM SUDAN’A RAHAT BİR NEFES ALDIRABİLİR
Bu açılımın Sudan’ın ekonomik, sosyal ve siyasi olarak topluma yansımaları oldu mu?
Henüz bunun ekonomi üzerinde doğrudan bir yansımasının olduğunu söyleyemeyiz. Ama olumlu psikolojik bir atmosfer oluşturduğunu söyleyebiliriz. Şu anda Sudan’da olumlu bir hava var. Dışarıdan da bu şekilde algılandı. Yani hükümetin bu adımı, bir ölçüde kuşatılmış olan Sudan’a rahat bir nefes aldırabilir. O bakımdan bu açılımın pratik yansımalarından ziyade psikolojik yansımalarının olduğunu söyleyebiliriz.
Sayın Ali Çaviş, reformla birlikte siyasi mahkûmların serbest bırakılacağı şeklinde haberler yer aldı. Bu doğru mu? Şu ana kadar bırakılan siyasi mahkumlar var mı?
Evet söyleniyor ama biz bunun hangi derecede olduğunu tam bilemiyoruz açıkçası. Ancak bu sürecin olumlu devam edeceğini umuyoruz.
SUDAN’IN EKONOMİSİ ÇOK KÖTÜ BİR DURUMDA
Sudan İslam Cumhuriyeti, geniş ve zengin verimli topraklarına rağmen yıllar yılıdır fakirliğin pençesinden bir türlü kurtulamıyor ve büyük sorunlarla boğuşuyor. Ülkenin son ekonomik durumu nasıl?
Ekonomik durum şu anda son derece kötü. İşsizlik had safhada. Fiyatlar, enflasyon çok yüksek. Üretim çok kısıtlı. Yani Sudan’ın ekonomisi çok kötü bir durumda. Vatandaşların sıkıntıları çok fazla. O bakımdan buna çok ciddi bir çözüm getirmek gerekiyor. Belki bu siyasi diyalogtan daha önemlisi Sudan’ın ekonomik durumunun iyileştirilmesi. Geçen haftalarda Katar emirinin yaptığı bir ziyaret oldu Sudan’a. Bir miktar yardımda bulundu. Biraz bu belki durumu nispeten düzeltti ama Sudan’ın çok kronik temel problemleri var.
Bu seneki zirai tarım mahsulünün durumu nasıldı? Özellikle de buğday üretimi. Çünkü ülkede ciddi bir açlık sorunu var…
Bu sene yağmura dayalı olan bölgelerde mahsul iyiydi. Özellikle yağlı tohumlardaki mahsul iyiydi. Buğday üretimi Sudan’da maalesef son derece az. Sudan’ın yıllık ihtiyacı tahminimce 2,5 milyon ton, belki bu rakamdan da fazla bir buğday ihtiyacı var. Ama buna mukabil Sudan’ın yıllık buğday üretimi belki 10 bin tonu bulmuyor. Yani son derece az bir üretim var. Sudan’ın böyle problemi var, gerisini ithal etmek zorunda kalıyor.
Sudan’ın bütün bu var olan imkânlarına rağmen bu sıkıntılardan kurtulması için ne yapması gerekiyor?
Tabi ben öncelikle siyasi istikrarın çok önemli olduğunu söylemek istiyorum. Ancak bu da yetmez. Ekonomik kalkınma hamlelerinin sistemli, istikrarlı ve kararlı olması gerekir.
İSLAMİ CEMAATLERİN KENDİLERİNİ HALKA DAHA İYİ TANITMALARI GEREKİR
İslami hareketlerin ülkede toplum üzerindeki etkisi ve İslami çalışmalarının halka yansıması nasıl? Diğer yandan halk İslami hareketleri nasıl karşılıyor?
Tarihi ve geleneksel olarak Sudan halkı dindar bir halktır. İslam’la, Müslümanlarla hiçbir sorunu yoktur. Kendi İslami kimliğine sahiptir ve ona sahip çıkıyor. Fakat bu geleneksel bir anlayıştır, bunun bilince dönüştüğünü söyleyemeyiz. Tabi bu konuda İslami cemaatlerin de kusurları, eksiklikleri var. Onların da kendilerini gerektiği gibi halka anlattıklarını söyleyemeyiz. Tabi bunun da birçok sebebi var. En başta gelen sebep, mali kısıtlılıktır. Son derece kısıtlı olan imkânlar İslami cemaatlerin kendilerini halka sunmasını engelliyor. Yani Sudan halkı şu anda geleneksel yapısının ötesinde bir bilince kavuşmaya muhtaçtır. Bu konuda da İslami cemaatlerin üzerine düşeni yaptığını söyleyemeyiz. İslami cemaatlerin kendilerini halka daha iyi tanıtmaları gerekir. Sudan halkı tarih boyunca samimi bir şekilde dinine sahip çıkmıştır. Yeter ki İslami cemaatler, halkı bilinçlendirme noktasında üzerlerine düşen görevi yerine getirsin.
GÜNEY SUDAN, BATILILARIN ARKASINDA SÜRÜKLENMENİN ACI FATURASINI ÖDÜYOR
Güney Sudan son durumu nedir? Ve geleceğine yönelik neler söyleyebilirsiniz?
Güney Sudan’da durum şu an fevkalade kötü. İyi giden bir şeyden bahsedemeyiz. Biz, güney Sudan ayrılmadan önce hep oradaki kanaat önderlerine, şahsiyetlere söylüyorduk, ‘ayrılmanız felaket olur’ diye. E tabi o zaman emperyalistler onlara ayrılmayı güzel gösterdi, onları buna teşvik ve tahrik etti. Fakat bugün gelinen noktada Güney Sudan’da tam bir felaket yaşanıyor. Çünkü siyasi istikrar yok, bölünmüşlük var. Üretim durmuş vaziyette, güven yok. Ne ekonomik, ne siyasi ve ne de toplumsal hiçbir sorun çözülmedi. Aksine daha öncesine kıyasla çok çok daha kötü. Kısacası, Güney Sudan şu anda batılıların ve emperyalistlerin arkasında sürüklenmenin acı faturasını çok açık bir şekilde ödüyor. Maalesef yapacak bir şey yok.
AVRUPA’YA YANAŞAN İSLAM ÜLKELERİ UMUTLARI KIRIYOR
Başta Amerika olmak üzere Batılı şer güçlerin İslam ülkeleri üzerindeki işgal politikası bitmek bilmiyor. Bir önceki birkaç asır içerisinde İslam diyarlarının yeraltı ve üstü tüm zenginliklerini sömüren işgalci haçlı zihniyeti günümüzde de aynı işgal politikalarını sürdürmekteler. İslam ümmeti bu işgal ve sömürülere karşı nasıl durabilir?
Doğrusunu söylemek gerekirse şu anki şartları göz önünde bulundurunca ben çok umutlu değilim. Şu anda İslam ülkeleri adı verilen ülkeler tamamen Avrupa’ya yanaşmış durumda. Son zamanlarda Türkiye’nin ortaya koymaya çalıştığı tavır bizi etkiliyor, sevindiriyor. Fakat diğer İslam ülkelerinin Avrupa’yla birlikte hareket ettiğini gördüğümüzde doğrusu şu aşamada İslam aleminde Avrupa’ya karşı çıkabilecek bir gücün olmadığını görüyoruz. Bu da tabiatıyla şu an için olumsuz bir durum. Ancak gelecekle ilgili öngörülerimiz elbette umutludur fakat şu an için vaziyet böyle.
300 MİLYONDAN AZ NÜFUSU OLAN BİR COĞRAFYA DÜNYADA ETKİLİ OLAMAZ
Mezhebi ayrılıklar, aşırılığa kaçmadığı sürece İslam ümmetinin zenginliği anlamına gelir. Ancak batılı şer güçlerin de özellikle körüklemesiyle sanki mezhebi ayrılıklar ayrı dinlermiş gibi bir algı oluşturulup Müslümanlar birbirlerine karşı çatıştırılıyor. İslam dünyasındaki bu fitne ateşinin sönmesi ve tüm Müslümanların birlikte kardeşçe yaşayabilmelerine yönelik değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Bu önemli bir soru. Bu gibi soruları sürekli soruyorlar bize. Bu konuda hakikaten kafa yoruyoruz. Geçen gün Mısır’dan gelen bir âlimle bir araya geldik ve yine bu konu gündeme geldi. Fakat ben evvela şunu söylemek isterim; İslam ümmeti arasında vahdetin birinci şartı dil birliğidir. Dillerin birbirini anlaması gerekir. O bakımdan ben Arapçanın güçlendirilmesinin bu konuda çok önemli olacağına inanıyorum. Çünkü şu anda İslam ümmetinin kullandığı ortak bir dili yok. Bu da büyük bir problem. Vahdetin oluşmasında ciddi bir engel. Müslümanlar birbirleriyle farklı bir şekilde anlaşmaya çalışıyor ama bu da olmuyor. Öte yandan büyük beşeri kitlelerin oluşması gerekiyor. Belirleyici, merkezi yapıların olması gerekiyor. Çünkü siyaset bilimciler, sosyologlar şunu söylüyorlar; 300 milyondan az nüfusu olan bir ana kıta, coğrafya dünyada etkili olamaz. Kültürel ve siyasi olarak etkili olamaz görüşünü dile getiriyorlar. Baktığımız zaman bugün, İslam aleminde bu vasıflara haiz bir merkezi ana coğrafya yok. Şu anda dünya siyasetinde rol oynayan Amerika’nın nüfusu 300 milyondan fazla. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin böyle. Hatta Rusya’nın eski topluluklarıyla beraber olan nüfusu oldukça iyi bir seviyede. Buna karşılık İslam aleminde kütle şeklinde, blok şeklinde bir nüfustan bahsedilemiyor. Bu da birliği engelliyor. Diğer bir konuda Müslümanların bilimsel manada, fen alanında ilerlemeleri gerekiyor. Fakat bunu yaparken inançlarını, akidelerini korumaları da şarttır. Bütün bunlar bir araya geldiği zaman umulur ki İslam ümmeti birleşir ve dünya siyasetinde söz sahibi olur.
MISIR’IN GELECEĞİNDEN UMUTLUYUM
Sayın Ali Çaviş, son olarak soracağımız soru Mısır’la ilgili. Mısır’daki son durumu nasıl görüyorsunuz? Sudan hükümetinin Mısır’a karşı tavrı nasıl?
Tabi Sudan hükümeti ister istemez Mısır’la komşu olması hasebiyle ilişki kurmak zorunda kalıyor. Ama burada bizim gördüğümüz, darbecilerin kontrol sağlayamayacağı yönünde. Çok ciddi sorunlar var. Ne olursa olsun meşru özgürlüklerin önüne geçilemez. Darbecilerin kontrolü sağlayacağına inanmıyorum. Ben şahsen Mısır’ın geleceğinden umutluyum.
Sayın Ali Çaviş, verdiğiniz bu çok değerli bilgiler için teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ediyorum.