Süleyman Şah Türbesi için Türkiye savaşı göze aldı. 1996'da; Enver Paşa'nın kabri Tacikistan'dan Türkiye'ye nakledildi. Enver Paşa ki; Osmanlı'nın çöküşünün asıl aktörlerinden ve Alman bağımlısı kişiliği ile değerlendirilir. Abide-î Hürriyet'teki anıt mezara defnedildi. Anıt mezarının inşası şu anki Cumhurbaşkanlığı bütçesinden hâlihazırda karşılanıyor. Cengiz Han, Türk olmadığı halde mezarının ve naaşının aranması Türkiye finansörlüğünde sürüyor. Geçen yıllarda mezarının İran'da tespit edildiği söylenince, Türkiye sahip çıktı.
Kanunî Sultan Süleyman Macaristan'daki Zigetvar savaşı (1566'da) sırasında vefat eder. Naaşı sefer dönüşü İstanbul'a getirilir. Ahşası (iç organları) Zigetvar yakınlarında defnedilir. Sonra ki dönemde burası tespit edilip, Macaristan hükümeti ile yürütülen diplomasi çerçevesinde buraya türbe yapıldı. Orhun Abideleri için Türkiye Moğolistan'da kilometrelerce yol ve büyük finansmanlarla müze inşa etti. Türk Tarih Kurumu, TİKA ve benzeri kuruluşlar her yıl Orta Asya ve Balkanlardaki Türbelerin aranması, inşası, restorasyonu için büyük paralar harcamakta(Türkiye ekonomisi göz önüne alındığında küçümsenmeyecek rakamlardır bunlar.)
Nakl-i Kubur işlemleri Cumhuriyet tarihinde de çok yapıldı. Atatürk'ün naaşı Etnoğrafya müzesinden anıtkabire nakledildi. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve diğerlerinin naaşları saklandıkları yerlerden çıkarılıp nakl-i kubur (mezarının taşınması ya da değiştirilmesi) yapıldı.
Bu arada ilginç bir hususa işaret etmekte fayda var.
Adnan Menderes ve beraberindekilerin naaşlarının saklandığı yerlerle ilgili gizli belgeler Meclis Başkanlığı tarafından ilgili arşivlerden çıkarılırlarken, tevafuken Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin de naaşı ile ilgili belgelerin de çıktığı; ama tekrar alınarak saklandığı söylenir. (Yassı Ada arşivleri-2006)
Daha da ilginci şudur ki; Türk büyüklerinin naaşları, türbeleri, Türkiye sınırları dışında bile özel bir ihtimama tabi tutulurken; Üstad Bediüzzaman gibi Türklere İslam'dan dolayı özel bir alaka gösteren bir Âlim'in naaşı, Kürtlüğü bahane edilerek saklandı. Hatta denize atıldığını iddia edenler bile var. 1960'da Urfa'da vefat eden Üstad Bediuzzaman, Urfa'da Halil-ûr Rahman Dergahı'na defnedilir. 1960 darbesinden sonra, aralarında Alparslan Türkeş'in de bulunduğu “Milli Birlik Komitesi” cuntasının emri ile Üstad'ın naaşı; MEZARINDAN ÇIKARILARAK SAKLANIR. Isparta'ya gömüldüğünü, Akdeniz'e atıldığını iddia edenler var. Fakat şu hususlar önemli;
a) Bir ölüye bile BU KADAR KİN, ÖFKE niye?!
b) Milyonlarca Risale-i Nur talebesi ve Üstad Bediüzzaman'ın seveni bugün Fatiha okuyacak bir mezar beklentisi içinde.
Aslında hem mevcut Hükümet, hem Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, bu garabetin farkındadırlar ve rahatsızlıkları da biliniyor. Sadece Üstad Bediüzzaman'ın değil; Şeyh Said Efendi ve kendisi ile beraber idam edilenler, Seyyid Rıza ve kendisi ile beraber idam edilenler, Şeyh Esad Erbilli Hazretleri ve beraberinde idam edilenler, Molla Selim, Cibran'lı Halid Bey ve beraberinde idam edilenlerin hepsinin naaşları gizlenmiş. Naaşları kayıp. Fatiha okunacak bir mezarları yok.
Mesela geçtiğimiz Ocak ayında Şeyh Said'in son varisi ve oğlu Şeyh Ahmet Fırat, Erzurum-Hınıs'da 92 yaşında vefat etti. Kendi deyimiyle bu yaşına kadar en büyük hasreti, Babası Şeyh Said Efendi'nin kabri başında bir Fatiha okumaktı...
2009'da Dersim'den bir heyet; Mecliste Sayın Erdoğan ile (Başbakanlığı döneminde) görüşmelerinde, Seyyid Rıza'nın mezarının bulunmasını gündeme getirmişlerdi. İşte o olay sonrası gündeme geldiği kadarıyla; Sayın Erdoğan'ın sadece Seyyid Rıza'nın değil; İstiklal mahkemelerinin, Cumhuriyet'in ilk yıllarında verdiği kararlarla idam edilen kişilerin kayıp mezarları ile daha sonraki yıllarda naaşları bilinmeyen yerlere gömülen dini şahsiyetler ile aşiret reislerinin mezar yerlerinin bulunması için çalışma başlatılması talimatını verdiği, bu amaçla Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'ndan oluşturulan bir heyetin çalışma başlattığı belirtilmişti.
O günden sonra tek gelişme merhum İskilipli Atıf Hoca'nın naaşının bulunup, İskilip'e nakl-î kubur yapılmasıydı. Merhum Atıf Hoca'nın naaşı meğer Ankara'da Şafaktepe parkında yıllarca ayaklar altındaymış. Naaşın bulunmasında ise, bildiğim kadarıyla yukarıda söz konusu heyetin değil; Hatay eski Milletvekili Mehmet Sılay'ın çabaları etkili olmuştu. Bülent Orakoğlu aracılığıyla mezar yeri ile ilgili bilgilere sahip kişi ve odaklara ulaşılmıştı.
2009'dan sonra ne söz konusu çalışmadan, ne söz konusu heyetten ne de kayıp mezar ve naaşlardan bir haber çıkmış değil.
Süleyman Şah Türbesi nedeni ile tarihsel kişilik ve değerlere verilen önemin yetkililerce vurgulanması, yetkililerin kayıp mezarlar konusunda verdikleri vaatleri yerine getirmede önemli bir fırsat oluşturuyor. Hatırlatma gereği oluştu...
Özellikle Sayın Cumhurbaşkanı, 2009'da talimatını verdiği çalışmayı neticelendirmek için şimdi daha geniş yetki ve imkân sahibidir. Artık askeri arşivlerde kendilerine açıktır... Sayın Cumhurbaşkanı, naaşı ve mezarları kayıp söz konusu şahısların mazlumiyet ve mağduriyetine bizden daha da vakıftır. Özellikle idam sırasında bile çocuklarının (hem Seyyid Rıza'nın, hem Esad Erbilli'nin hem Hanili Mustafa Beg'in, hem Seyyid Abdulkadir'in) kendilerinden önce, kendilerine acı vermek için gözlerinin önünde idamını Sayın Cumhurbaşkanı da bilmekte, hatta dillendirmiş de... Devlet Denetleme Kurulu da (Cumhurbaşkanlığına bağlı) bu konuda görev alabilir.
Akıbet Muttakilerindir. Allah'a emanetsiniz...