Aynı dönemdeki 19 beylik arasından Osmanoğulları gibi küçücük bir beyliği, sonraları üç kıtada 20 milyon kilometrekarelik devasa bir devlete dönüştüren sırrın, nostalji ve reytingin ötesinde hakikat, tekerrür, değişkenler, ders ve strateji gibi bir dizi tahlil işlemiyle birlikte pratik yorumuna ihtiyaç var.
Hani, ilkokul 3. Sınıfa kadar matematikte çarpım tablosu ezberlenmek zorundadır. Eskiler buna kerrat cetveli derdi. Dinin esaslarından sonra en sağlam hakikatler bu cetveldir denilebilir.
Devletler ve halklar açısından da tarihin çarpım tablosu vardır. Bu cetvelde mesela ‘iki kere iki; dört’, ‘küfür devam eder, zulüm devam etmez’ gibi bir kurala tekabül eder. Her dildeki atasözleri de aslında tarihin çarpım tablosunun diğer bir açılımıdır.
Tarihin kerrat cetveli, levh-i mahfuzun alın yazısıdır yahut bir diğer ifadeyle takdir-i ilahinin engelsiz okudur.
O yüzden, bu tablo, hiç kimsenin kara kaşına, kara gözüne bakmaz, gözyaşına acımaz.
Ezcümle; “şu güç ve makam sahiplerinin, zulümleri ayyuka çıktı ama, teknoloji ve bilime, yani insanlığa şöyle faydaları var, o yüzden yıkılmasına engel olayım” demez mesela..
Şimdi bu çarpım tablosundan bir misal verelim.
Evvelkiler gibi devasa cürüm ve cinayetleriyle bugünün süper gücü de mutlaka yıkılacaktır. Tüm insanlığın bu ortak kanaatine umut bağlayanlar üç sınıftır.
Birinci sınıf, tribünlerde izlemeyi tercih edenlerdir. Bunlar, kalabalık bir popülasyon olsalar da kronik şahsiyet problemleri nedeniyle özgül ağırlıkları sıfırdır.
İkinci sınıf, sürekli korkuyla konumlanırlar, tedbir alırlar, zilletin dibinde nefes alıp vermeyi en büyük bahşiş sayarlar.
Üçüncü sınıf ise, ‘la havle ve la kuvvete illa billahi’aliyyi’l azim’ diye terennüm ettikleri noksansız bir ilahi gücün pasif değil aktif, resesif değil dominant neferleridir.
Bu sınıftakilerin, süper güçlerin yıkılacağına olan kesin inançları, çarpım tablosundaki gibi sabit durmaz, volkan gibi lavlar saçar, güneş gibi parlar, bahardaki yeryüzü gibi kıyam eder, nükleer enerji gibi sürekli çarpar ve büyür.
Yine bunların vazifelerine sadakatleri, zalimin yıkılış keyfiyetine ayarlı olmadığı için değil, üç kuruşluk menfaat çarşısında, can pazarında bile fanilere emanet mal satmazlar.
Hâsılı, Türkiye, şu anda zor bir problemle karşı karşıyadır.
Ancak bu sorunun kolay bir tarafı var.
Eşitliğin sağ tarafı belli: Zalim güç yıkılacak. Ve o, ısrarla sizi, eşitliğin diğer tarafına atıyor ki, bu muazzam bir fırsattır. Şimdi aynen onun istediği gibi, yanından kaçıp sürekli dört işleme devam etmek gerek.
Nedir o dört işlem: Kararlılık, Siyaset, Güven ve Cesaret.
Bugün ABD karşısında kararlı durabilecek bir Türkiye, hangi bağlamda olursa olsun, kendi içinde yaşadığı ayrışmalarını minimize edecektir. Hatta en müzmin muhalifler bile, ortak düşman algısına karşı sivri tepelerinden ineceklerdir.
ABD’nin dayatmaları ve buna karşı cesur olmanın gereği iyi işlenebilirse, toplum, hem adaletin de menşei olan inançlarına daha sıkı sarılacak hem de, zalimin ödetme ihtimali olan bedelleri, kayıp olarak görme eğiliminden uzaklaşacaktır.
Her oyunu açık oynayarak, dünyaya hükmetme gücünü kendi eliyle resmen zayıflatmaya başlayan ve mesela Müslüman Kardeşler gibi en mutedil yapıları dahi terörist görecek kadar, kendi normlarını, korkusuna kurban eden bir küresel gücün, muhteşem parçalanışı, muazzam çöküşü ve mükemmel yenilgisi o kadar yaklaşmıştır ki, buna yatırım yapanlar için kâr, çok büyük olacaktır.
O zaman, tarihte yeni bir destan bile yazılmaz mı? Yazılır.