Bundan sonra İmralı'ya HDP'li vekiller ve MİT görevlileri ile birlikte İçişleri Bakanlığına bağlı şeffaf bir kurum olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı yetkilileri de katılacak. Bu yeni konseptle sürecin resmen tanınması ve yasal zemine oturtulmasının hedeflendiği söylenebilir.
Söz konusu müsteşarlık kurulalı dört yıl oldu ve daha çok terörle mücadele ile ilgili strateji geliştirmekle görevli. 12 yıllık mevcut hükümeti, artık 17 Aralık 2013 öncesi ve sonrası diye iki ayrı döneme ayırmaya başladığımıza göre 2013 öncesinde bu kurumun da TİB, TÜBİTAK, EGM, BDDK, HSYK vb. kurumlarda olduğu gibi paralel denilen yapının ne kadar etkisinde kaldığı henüz açıklanmadı. Mesela KCK operasyonları ile bu kurumun alakası ne düzeyde idi.
Kurulduğu dönemde Beşir Atalay, İçişleri Bakanı olduğuna göre çözüm süreci ile ilgili gerek muhatap belirleme, gerek akil adam tayini, gerek süreçle alakalı olarak diğer kurumların aldıkları inisiyatiflerin de bu Müsteşarlık tarafından projelendirildiğini söylemek mümkün. Peki, MİT yetmiyor muydu da bu kurumun da görüşmelere doğrudan katılmasına gerek duyuldu. Dediğimiz gibi sürecin şeffaflaşması amaçlanmış olabilir.
Hem İmralı ve Kandil'in görüşmelere gazetecilerin veya akil heyetten birilerinin de katılması talebine ilk başta sıcak bakılırken neden gündemden kaldırıldı. Demek ki sürecin planlanması konusunda henüz devlet, tam bir cesarete sahip değil de denilebilir. Aslında hükümetin ilk başta da ifade ettiği gibi süreç için tek tutunduğu dal İmralı idi. Ve bu arada muhatabının bu konudaki tutumu test edildi. Ve 6-8 Ekim kırılmasını saymazsak PKK'nin siyaset, dağ ve Avrupa'daki unsurlarının, bu testi, hükümetin istediği gibi cevapladıkları netleşti.
Dolayısıyla devlet, test edip onayladığı İmralı faktörüne daha büyük risk alarak yatırım yapmaya başladı. Kandilin öve öve bitiremediği ve kabul ettiklerini belirttikleri Öcalan'a ait olduğu belirtilen müzakere metninde yer alması muhtemel (özerklik değil) kanton fikri ile ilgili hükümet henüz bir yorum yapmış değil ancak İmralı'yı çok önemseyen devletin bunu farklı isim ve şartlarda gündemine alabileceğini de söylemek mümkün.
Mesela yerel seçimlerden önce gündeme getirilen ancak hayata geçirilmeyen, belediyelere geniş yetkiler verilmesi gibi olabilir. Yani kendi sınırları içinde emniyet, milli eğitim, maliye, imar, sağlık gibi tamamen devletin tasarrufunda bulunan kurumları, o ilin seçilmiş vali ve belediyesinden oluşan yönetimine devredilmesi gibi bir pratikten bahsedilebilir.
Peki, İmralı'ya artık neredeyse süreçte resmi bir unvan vermeye hazırlanan hükümetin, HÜDA PAR'la görüşmesi bir çelişki gibi gözükmüyor mu?
Yine şimdiye kadar kendisini sürecin tek ve doğal muhatabı gören PKK, hükümetin HÜDA PAR gibi diğer yapılarla görüşmesiyle birlikte nasıl bir tavır değişikliğine gidecek?
Evvela baştan beri HÜDA PAR, süreçte PKK ile görüşülmesinin değil diğer kesimlerin yok sayılmasının yanlış olduğunu söylüyor. Dolayısıyla Hükümetin HÜDA PAR'la da görüşmesi ile süreç çok zıt bir dönüşüm geçirmeyecek. Sadece HÜDA PAR'ın da bölgenin bir gerçeği olduğu kabul edilmiş olmakla birlikte, bundan sonra HÜDA PAR'ın onaylamadığı bir adımın hayata geçmesi zor olacak.
Üç hafta önceki yazımızda; “Hizbullah'a rağmen Kürdistan'da hiç kimsenin, hiçbir plan, proje ve sürecin başarı ve hayat bulma şansı yoktur.” şeklindeki Hizbullah cemaatinin yaptığı açıklamanın hükümet tarafından kesinlikle dikkate alınacağını söylemiş ve yakında hükümetin HÜDA PAR'la da görüşeceğini belirtmiştik. Öngörümüzün işleyişine şahit olmak güzel. İnşallah bu görüşmeler sağlıklı devam eder.
Hükümetin HÜDA PAR'la görüşmüş olmasına sadece mevcut süreç açısından da bakmamak gerek. Çünkü ilk defa, rejim, potansiyel tehdit olarak gördüğü bir kitleyi siyasi olarak tanımış, hatta amaçlarını takdir etmekle de kalmamış, çözümün bir parçası saymıştır. Bu bir milattır ve Allah'ın apaçık bir yardımıdır. Yine bu görüşmeyi, paralel denilen derin yapıların ve anlayışların engelleyememesi de ayrı bir ikram-ı ilahidir.
PKK'nin ne dediğine gelince; fikren ve bedenen alabildiğine yaşlanmış hantal bir yapının HÜDA PAR'la ilgili değerlendirmeleri, 6-8 Ekim duvarına tosladıktan sonra iyice sersemlemiştir. Bundan sonra elde ettiği kazanımlarını kaybetmeme adına nostaljik sloganlardan ve alışılmış yalanlardan başka elinde bir şey kalmamıştır. Ve artık bol bol özür dileyecektir. Haydi, hayırlı olsun.