TSK'nın yaklaşık iki ay önce başlattığı Afrin'e yönelik askeri operasyon, Türkiye ordusunun Afrin şehir merkezine girmesi ile noktalanmış oldu.
Bu vesile ile Suriye ve Çözüm Süreci meselelerinden bağımsız olmadığını düşündüğüm bu sonuç üzerine bazı tespit ve önerilerimi paylaşmak istiyorum.
17 Mart 2018'de SDAM(Strateji Düşünce Araştırma Merkezi)'da Suriye Meselesi konulu etkinliğe katılan Suriyeli âlim Prof. Abdulkerim Bekkar, aynen şunları söylüyor:
“…Hepimizin hedefi, kurulacak bir İslâm Devleti'nin gölgesinde, İslâm kardeşliği içerisinde huzurla yaşamaktır. Ancak dış güçler(ABD'nin başını çektiği Suriye'nin dostları grubu) orada (Suriye'de) bir İslâm Devleti kurulmasını istemedikleri gibi demokratik bir yönetim kurulmasını da istemediler. Halkın tercihlerinin yönetime yansıması onların işine gelmeyeceği için buna yanaşmadılar. Sonuçta onca kayba rağmen rejim yerinde kaldı…”
Üstad'ın bu tespiti hem yerinde hem de malumun ilamıdır; zira ABD'nin niyetinin başından beri bu olduğu belli idi.
Suriye'deki rejim karşıtı İslami hareketlerin önemli bir kısmı ile Türkiye, bu konuda ABD tarafından aldatıldıklarını veya Sn. Cumhurbaşkanı'nın ifadesi ile yalnız bırakıldıklarını zaman zaman dile getiriyorlar.
Esasen ABD'nin körfezdeki monarşik Arap rejimleri ile olan müttefiklik ve dostluk(!) ilişkisi, demokratik bir yönetim kurma meselesine bakış açısını izah etmesi bakımından önemli bir köşe taşını oluşturuyor.
ABD'nin bu duruşu ve pratiği ortada iken bunu hesaba katmamak, sanırım yapılabilecek en büyük yanlışlardan biridir.
Afrin özelinde de Suriye'nin kuzeyinde de ABD'nin bu sinsiliklerinin devrede olduğunu söylemeye gerek yok.
ABD'ye bel bağlamış ve halen bel bağlamaya devam eden bütün aktörlerin artık bu gerçekle yüzleşmesi ve buna göre hareket etmesi elzem hale gelmiştir.
Bu kapsamda çok önemli ve tehlikeli olduğunu düşündüğüm bir hususu dikkatlerinize arz etmek isterim.
Afrin'i kaybettiğini düşünen PKK-PYD mensuplarının ciddi bir moral bozukluğu içinde olduğu sabit.
Hele hele uzunluğu kilometreleri bulan, genişliği ise kamyon geçişlerine imkân tanıyan ve bir örgütün gücünü çok çok aşan betonarme tünellerin açığa çıkması, emperyalist ülkelerin uzun vadeli hesaplar peşinde olduğunu deşifre etmiş durumdadır.
Bu çok zahmetli ve maliyeti çok yüksek kazanımları bir anda kaybeden örgütün bu moral bozukluğu ile Afrin'i bahane ederek Avrupa'nın değişik ülkelerinde camilere saldırdığı görülüyor.
Örgüt yandaşlarının bu eylemleri ve özellikle Alman polisinin buna seyirci kalması ile karakteristik özellikleri aziz İslam ve cami ile mezcolmuş mazlum Kürt halkı aziz İslam'dan uzaklaştırılmak istenmektedir.
Bunu görmemiz gerekir, ancak görmemiz gereken bir husus daha var:
Aziz İslam'ı kamusal alanın dışında tutan bir sistemin salt orduyu motive etmede dini referanslara sarılması, doğru olmayan bir tavırdır.
Bu, beraberinde laik-seküler-pozitivist-din dışı bir felsefe üzerine oturtulmuş bir sistemi halkın inanç ve değerleri ile barıştırmadan halkı bu sistemle barıştırmak ve bu sisteme entegre etmek gibi bir yanlışı netice verecektir.
Milliyetini dinine feda etmiş sahipsiz ve değerli bir halkı bu yanlışlara muhatap ettirmeyi doğru bulmuyor; mazlum Kürt halkının bunlara prim vermeyeceğine yürekten inanıyorum.