Suriye, uzun bir süredir adeta bir cehennem deresidir. İçinde yakan yakana, yanan yana. Mal yandı, makam yandı, ev yandı şehir yandı. Can yandı, canan yandı.
Çaresizliğin, perişanlığın ve yokluğun çadır kurduğu değil bina diktiği bir coğrafya.
Ümitler, hevesler kursaklarda kaldı, zalim tahtında hükümran olmaya devam ededursun mazlumların payesine yine ölüm düştü.
Suriye bundan, ölümün coğrafyasıdır. Yerden gökten ölüm yağar.
Fakat ilginç olan uzun süredir aynı seyirde devam eden bir sürecin aksine son zamanlarda çok hızlı gelişmeler vuku buluyor. Ne oldu, niye oldu, kim yaptı, kim istedi gibi soruların cevapları gelişmeleri zahiren serd etse de hakikatte sır ve gizem devam ediyor.
Gördüğüm kadarıyla Deaş'ın piyasaya girmesiyle Suriye asıl çıkmazına girdi. Deaş, Pkk/Pyd'nin Suriye'de yer edinmesini, muhatap alınmasını, meşrulaşmasını ve batılı devletlerden aldığı destekle güçlenmesini sağladı.
İlginç değil mi, Suriye'de Esad'a karşı mücadele eden bir örgüt durumunda olan Deaş'ın varlığı “kazan kazan” stratejisinin ortakları olan Esad'ın ömrünü uzatırken ve Pkk/Pyd'yi güçlendirirken Suriye muhalefetinin adeta sırtını kırdı.
Öyle veya böyle Deaş bir muammadır. Fikriyatıyla, varlığıyla, hareket biçimiyle, düşmanlığıyla, tavır aldıklarıyla, saldırdıklarıyla, hakimiyetiyle ortada olsa da perde arkası hala net değil. İster kör aklın stratejisiyle hareket ettiğinden olsun isterse üst aklın bir plan ve proje dahilinde hareket ettiğinden olsun varlığının kime yaradığı ortadadır.
Sürece hız veren gelişmelerden biri de şüphesiz Türkiye hava sahasını ihlal eden Rus Sukhoi Su-24 uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi oldu. Bu şekilde Türkiye-Rusya ikilisi arasında sinirler gerildi, psikolojik, ticari ve sosyal hamleler birbirini takip etti. Türkiye-Rusya arasındaki gerilimi ve gerginliği birden buzların erimesi takip etti. Türkiye-Rusya-İran üçlüsü arasında yapılan yeni sıcak görüşmeler ekranlarda başköşeyi kaptı, iyi niyetler havada uçuştu.
Sosyalist Baas Rejiminin güçleriyle sosyalist bir örgüt olan Pkk/Pyd arasında Haseke'de bir çatışmanın baş göstermesiyle ikisi arasındaki “kazan kazan” stratejisi kısmen çöktü.
Buraya kadar ABD, Türkiye'ye rağmen Pkk/Pyd'den vazgeçmedi; çünkü Türkiye her istediğini yapmıyorken, Pkk/Pyd her istediğini yapıyordu. Pkk/Pyd'yle istediği yere saldırıyor veya Pkk/Pyd'yi istediğine saldırtıyor, istediğine gözdağı veriyor, dengelerle oynuyabiliyordu.
Fakat Cerablus'a yapılan “Fırat Kalkanı” harekâtıyla birlikte Türkiye-ABD ilişkileri de Suriye odaklı daha sıcak bir hale geldiğini düşünüyorum. Öyle ki ABD de havadan “Fırat Kalkanı' na destek verdi.
Her açıdan yeni bir dönem başlamış anlaşılan. En azından şu an görülen bu.
Peki, ne oldu, dengeleri değiştiren, stratejileri sıfırlayan, inatla sürdürülen politikaları ters yüz eden ne? Siyasetçiler altı ay içerisinde çok farklı durumların ortaya çıkacağını da belirtiyorlar. Bekleyip görelim. Dağ fare doğurur doğurmaz bir yana, yeni dönemin ve yeni gelişmelerin mazlum Suriye halkının ve ümmetin lehinde olması samimi temennimizdir.
Yine belirtmeden geçemeyeceğim husus, ilerde bununla ilgili bir yazı yazılabilir tabi; fakat birkaç cümle ile Abd/Pkk/Pyd cephesinin algı üstünlüğü ve dayatmasına değinmek istiyorum.
“Fırat Kalkanı” ile bile aşikarane dile getirilen “Kürt koridoru” veya “Kürt güçleri” söylemlerinin boşuna, gelişi güzel dile getirilen söylemler olmadığını, patron aklın kullandıklarını meşrulaştırma plan ve projelerinin gereğidir. ABD ve avaneleri her nerede olursa olsun bu söylemlerle tüm Kürtleri kendisine bende kılmak, kendi hizmetinde bulundurmak ve emperyalist gaye ve fikirleri için harcamak istiyorlar. Bilerek veya bilmeyerek Türkiye Kürdistanı'nda veya Kürdistan'ın herhangi bir parçasında Pkk/Pyd'yi kast ederek Kürt güçleri demek ancak ve ancak Pkk/Pyd'nin kanla ayakta kalan varlığına ve emperyal zihniyete hizmet eder. Kendini Pkk/Pyd/Hdp türev ve bileşenlerinden beri gören bir tek Kürt kalıncaya kadar onlar asla ve asla tüm Kürtleri temsil edemezler. Siyasi ve politik gereği bu dili kullandıklarını belirtenlere bir daha bunu düşünmeleri gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Dün nasıl ki Kürtler için çözüm süreci gibi yaldızlı kelimeler Dürümlü'de insanların buharlaşmasını getirdiyse, emin olun varlığını şiddetle sürdüren bir örgüte karşı kullanılan dille Kürtleri onlara mahkûm etmek, yine Kürtlere ölüm getirecektir. Keşke yanılan biz olsaydık. Vesselam.