Suriye’deki çatışmalar 21 ayını geride bıraktı. Ülke içinde ve hasseten sınıra yakın bölgelerde tam bir trajedi yaşanıyor. Ölüm ve yıkımlar öyle normal ve sıradanlaşmış ki her şey sadece rakamlarla açıklanıyor. Ölen, tutuklanan, yaralanan, kayıp olan her şahıs var olanlara ekleniyor ve böylece istatistikler belirleniyor.
Maalesef biz de olayın vahim boyutunu rakamlarla açıklamak zorunda kalıyoruz. BM verilerine göre Suriye’de olayların başladığı 2011 Mart’ından bu yana toplam ölü sayısı 60 bin 835 ve rakam her saat artıyor. Bunun 4 bin 127’si çocuk. On binlerce yaralı, on binlerce kayıp ve iki yüz bin tutuklunun olduğu söyleniyor. Tabi bu, kayıt altına alınanlar, kaydedilmeyen, ölü veya kayıp olduğunu bildirecek birileri olmayanı ancak Allah bilir.
Çatışmalar başladığından bu yana Suriye`den, Türkiye, Ürdün, Lübnan’a göç edenlerin sayısı 400 bini aştı. Bu sayının yakında 700 bine ulaşacağı tahmin ediliyor. Ayrıca Suriye sınırları içerisinden evini, barkını terk etmek zorunda kalan 2,5 milyon kişi var. Bu rakamın da 4 milyona çıkmasından endişe ediliyor. Bu insanların tümü yardıma muhtaç. 2004 yılı verilerine göre 17 milyon olan Suriye nüfusunda bu rakam hiç de azımsanmayacak bir oran. Nüfusunun yaklaşık dörtte birinin ekonomiden el etek çekerek muhacir olmasını en gelişmiş ülkelerin ekonomisi dahi kaldıramaz.
Söz bitmiş, duygular ölmüş sadece rakamlar konuşuyor. Hâlbuki ölen her şahsın annesi, babası, kardeşi, eşi, çocukları ve sevenleri var. Aileler dağılıyor, parçalanıyor, yok oluyor. Ölen her insan bir ocağa ateş düşürüyor, yürekleri dağlıyor, arkasında kalanlara büyük acılar, travmalar bırakarak gidiyor. Şahıslar, aileler, aşiret ve halklar arasına kin, hased, düşmanlık tohumları ekiliyor. Bu düşmanlığın izleri belki on yıllarca yıl silinemeyecek. On binlerce çocuk yetim; kadın dul kaldı. Bunlara sahip çıkılmaz, rehabilite edilmezse her biri çok kötü noktalara savrulacak, madden ve manen patlamaya hazır birer bombadan farksız olacaktır.
Kendi köyünde, şehrinde belli bir saygınlık ve kariyere sahip olan insanların bir anda ekmek dilenecek duruma gelmeleri, mülteci kamplarında yaşam mücadelesi verecek hale düşmeleri ne kadar da acınacak bir durum… Topraktan artık ekin alınamıyor, ağaçlar meyve vermiyor. Üretim tamamen durmuş, parası olan da alacak bir şeyler bulamıyor. İnsanlar yiyecek ekmek, barınacak ev, sığınacakları bir çadır dahi bulamıyor. Savaş herkesi ve her şeyi yakıyor, yıkıyor. İnsanları acımasız, gaddar bir hale getiriyor. Zalim diktatörler tarafından yönetilen ülkelerin halkı da zalim ve gaddar oluyormuş. Savaşın da bir ahlakı, bir dili olur. Ama maalesef burada ne ilke ne ahlak ne de vicdan var. Ölen insanlara bile en vahşi, acımasız ve barbar yöntemlerle ölüm tekrar tekrar yaşatılmak isteniyor hem de kameraların önünde.
İnsanlarla beraber bir tarih, kültür, insanlığın ortak mirası göz göre göre yok oluyor. İnsanlığın ve İslam medeniyetinin kadim merkezlerinden olan Şam, Haleb, Humus gibi şehirler birer harabe, viraneye dönmüş. Camiler, medreseler, okullar, kütüphaneler, fabrikalar, havaalanları yakılıp yıkılıyor. Bir halk, geleceğiyle birlikte madden ve ma’nen çökertiliyor, yok ediliyor. Ve maalesef ölenler Müslüman halk ve bu çirkin savaş, İslam topraklarında cereyan ediyor. Bir buçuk milyarlık Müslüman âlemi bunu sadece seyrediyor, liderleri çözüm bulmak için yeterince didinmiyor, çaba göstermiyor. Politik, ekonomik hesap ve maslahatlar Suriye halkının sesinin duyulmasına engel oluyor.
Şunu bilelim ki Suriye’de öldürülen her şahıs- ister asker ister muhalif-, vurulan her tank, her helikopter, uçak ve diğer askeri donanım, atılan her mermi, harcanan her kuruş; İslam ümmetinin güç ve cephesinde bir eksilme, gerileme ve Siyonist cepheye bir artı olarak kaydedilmektedir. Halkına böylesine acılar yaşatan Esad; yıkılmış, yakılmış her evden bir ölünün çıktığı bir Suriye’yi nasıl idare edeceğini düşünüyor? Halkının yüzüne nasıl bakacak? Halklarını emperyalist Amerika ve Batı’ya muhtaç ettiren, sevmedikleri halde kendi zalim ve diktatörlerinden kurtulmak için onları kurtarıcı rolüyle ülkelerine çağırmaya mecbur duruma getirenler, nasıl rahat edecek, yataklarında nasıl uyuyacak, ailesiyle, çocuklarıyla nasıl gülecek ve en önemlisi Allah’a nasıl hesap verecekler?
Şu anda savaş sona erdirilse bile Suriye’nin tekrar eski haline gelmesi için 20, 30 belki daha uzun yıllar gerekecek. Maddi olarak toparlansa bile insanların yaşadıkları o acıları kim unutturabilir? Kaybettiklerini kim geri getirebilir? Allah hiçbir ülkeyi ve halkı böylesine bir süreçten geçirmesin, böylesine acılar yaşatmasın…