Suriye için çözüm konuşuluyorsa önce silahların susması lazım

ABD ve Rusya'nın “anlaştık” demesiyle Suriye'de sahada otomatik bir çözümü getirmeyeceğini belirten Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, çözümün ancak silahların susması, yıkımın onarılması için ekonomik güç ve güçlü bir iradenin ortaya konmasıyla mümkün hale geleb

Birleşmiş Milletler'in 70. Genel Kurulu'na Suriye meselesi damgasını vurdu. Suriye'de 4,5 yıldır devam eden iç savaşta 300 bin insanın hayatını kaybetmesine rağmen Esad rejimine yönelik ciddi bir yaptırıma gitmeyen uluslararası güçler, BM Genel Kurulu'nda Suriye'nin geleceğini konuştu. Amerikan Başkanı Obama, Esad için ‘halkını katleden tiran' dedi. Rusya Başkanı Putin ise Esad'ı savundu. Obama ya da Putin'in BM kürsüsünden Suriye diye başlayan konuşması aslında Suriye halkının geleceğiyle alakalı değildi. Amerika'nın ya da Rusya'nın kendi aralarında sürdürdükleri nüfuz mücadelesini Suriye'de akan Müslüman kanları üzerinden birbirlerine üstün kılma çabaları olarak okumak daha yerinde olur. Çünkü ABD ve Rusya Dışişleri Bakanlarının Suriye için ‘temel konularda anlaştık' açıklaması hemen sonrası, Rus uçakları Suriye'de ilk hava harekâtını düzenleyerek ÖSO'nun kontrolündeki bölgeleri vurdu ve 26 sivili katletti. Amerikan savaş uçakları da, Halep yakınlarında hava harekâtı yaptı. Bu gelişme de, ABD ve Rusya ikilisinin Suriye üzerinde uygulamak istedikleri kirli planlarının yolunda gitmesi halinde Suriye'nin ikinci bir Afganistan'a dönüşeceğine işaret ediyor.

Birleşmiş Milletler 70. Genel kurulunda kurumun yapısı da tartışıldı. Birçok kez ifade edilse de BM'in, kurulduğu 1945 yılından bu yana değişmeyen beş daimi üyesinin bundan sonra da değişmeyeceği ve dünyadaki gelişmelere göre kurumun, bu beş daimi üye ülkenin menfaati doğrultusunda hareket ettiği ve edeceği gerçeğini değiştirmiyor. 

Konu ile ilgili gazetemize konuşan Ankara Strateji Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, önemli açıklamalarda bulundu. Amerika ve Rusya'nın anlaşmasının Suriye'de, sahada otomatik bir çözümü getirmeyeceğini belirten Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, çözümün ancak silahların susması, yıkımın onarılması için ekonomik güç ve güçlü bir iradenin ortaya konmasıyla mümkün hale gelebileceğini söyledi. İşte Doç. Dr. Mehmet Akif Okur'un sorularımıza verdiği yanıtlar…

AMERİKA VE RUSYANIN SURİYE'DE ANLAŞMASI, SAHADA OTOMATİK BİR ÇÖZÜMÜ GETİRMEZ

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye meselesi konuşuldu. Obama, Esad için ‘halkını katleden tiran' açıklaması yaptı. Putin ise Esad'ı savundu. Ve iki ülke dışişleri bakanlarının açıklamasına göre Suriye için temel konularda anlaştıkları haberi geldi. Neler oluyor hocam Suriye'de. Bir tarafta muhalifler rejimle savaşırken diğer tarafta Suriye dışından Amerika, Rusya gibi ülkelerin Suriye için bu açıklamaları?

Rusya'nın Suriye'ye yığınak yapması, hani bir dizi yeni gelişmeyi tetikledi. Rusya rejimin düşmesine müsaade etmeyeceğini, yığınağıyla gösterdi. Şimdi buna mukabil bir cevap vermek veya Rusya'nın açtığı yolu yürümek. Bu iki tercih arasında kaldı Amerikan yönetimi. Birleşmiş Milletler'deki konuşmalara bakıldığında birbirlerini eleştiriyorlar ama temaslar da devam ediyor. Şu ana kadar gelinen aşamaya bakıldığında kamuoyuna yansıyan, iki üç tane temel parametrede anlaşmışlar. İşte, seküler bir Suriye olacak… Bütün bir Suriye olacak… Bir geçiş dönemi olacak ve geçiş döneminin sonunda Beşar Esad iktidarı bırakacak gibi bir anlaşma var gözüküyor. Fakat bu konuşulanların sahada karşılığı ne kadar var, o bir soru işareti. Çünkü orada muhaliflerin istekleri farklı, diğerlerinin farklı… Ve tek başına Amerikalılar ile Rusların anlaşmaları Suriye'de sahada otomatik bir çözümü beraberinde getirmez. O yüzden daha önce de Suriye krizinde de böyle dönemler yaşandı. Yani işte bir masanın kurulduğu, belirli görüşmelerin yapıldığı ve bu tür meselelerin çözüleceğiyle ilgili çok çok şey konuşuldu. Ancak pek bir şey çıkmadı. O yüzden bugün de bir şeyler konuşuluyor. Bunun ardından gerçekten Suriye için bir şeyler çıkacak mı, bence hala çok şüpheli. O yüzden Suriye iç savaşında bir evre olacak bu. Buradan bakalım nereye savrulacağız.

ÖNCELİKLE SİLAHLARIN SUSMASI LAZIM…

Türkiye'nin gelinen süreç itibariyle Suriye konusuna bakışı değişmedi. Ancak Türkiye'de iki milyon Suriyeli var hatta belki daha fazla. Ve mülteci akını devam ediyor. Türkiye'nin Suriye'de muhaliflerin kontrol ettiği bölgelere kadar bir güvenli bölge oluşturma çabası var ki, bu mültecileri oralara yerleştirmek istiyor. İran'ın da gelinen süreçle birlikte Suriye'nin üç bölgeye ayrılmasına sıcak baktığı anlaşılıyor. Sonuç itibariyle şu anda ülkenin yüzde 35'lik kısmı Işid'in kontrolünde, yüzde 35'lik kısmı muhaliflerin kontrolünde ve rejim ancak kalan yüzde 30'luk kısmı kontrol edebiliyor. Ne dersiniz, bu plan mümkün mü? Yâda çözüm ne sizce?

Hani bu aşamada büyük güçlerin hiçbiri bu planı onaylamaz. Çünkü öyle ya da böyle gevşek federasyon gibi de olsa Suriye'yi bir arada tutmak istiyorlar. Aksi takdirde kendilerine yönelik bir tehdide dönüşeceğini düşünüyorlar. Şimdi Rusya diyor ki; “Ben niye buraya geliyorum? Çünkü burada Işid'de veya diğer gruplarda çarpışan bir sürü Çeçen var. Bunlar daha sonra Kafkasya'ya dönecekler. Ben Kafkasya'da bunlarla çatışmaktansa buraya geliyorum.” Bu işi iyi-kötü halledebilmek için merkezi bir hükümetin olması lazım. Tabi isteklerin arkasında durabilecek kaynakları yok, güçleri yok. Ben Suriye meselesinin, kolay bir çözümünün olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Suriye meselesinin çözülebilmesi için büyük miktarda kaynağın akması lazım. Yani kademeli olarak düşünelim, bir kere silahların susması lazım. Silahları susturmak için büyük bir konsensüsle tüm grupların üzerine baskı yapılması lazım. Diyelim bu aşamayı geçtik. Ondan sonra burada bu yapıların ayakta kalabilmesi için ülkeye çok ciddi kaynak akışının olması lazım. Burası Irak değil ki petrolüyle yıkılanı yapma imkânı olsun. Bütün bunları yapacak düzeyde birbirine güvenen bir uluslararası toplum yok. O yüzden de pek çok şey konuşulmasına rağmen bu işlerin arkasında samimi bir iradenin konulup konulmayacağı noktasında ben çok şüpheliyim. Bundan dolayı da maalesef kısa vadede bu işten kolay çıkış gözükmüyor.

BM, HEDEFLERİNİ GERÇEKLEŞTİREMEYEN BİR PLATFORM

BM'nin 70. Genel Kurul Oturumunda kurumun yapısı da tartışıldı. BM'nin 1945'ten bu yana değişmeyen 5 daimi üyesi var biliyorsunuz, bundan sonra da değişmeyecek sanki. BM'nin kimi olay ve durumlarda taraflı davrandığı konusu da tartışmalı… Şimdi hocam kurumun yeniden yapılandırılmasını savunanlar da var kurumun lağvedilmesi gerektiğini belirtenler de var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Yani şöyle; İyi-kötü, dost-düşman büyük güçleri ve diğer ülkeleri bir çatı altında toplayan bir örgüt… Böyle bir çatıya ihtiyaç var, en azından görüşlerini birbirlerinin yüzüne söyledikleri bir platform. Ama tabi ilan ettiği hedefleri gerçekleştiremeyen bir platform… Onun için de örgütten çok aslında devletlere bakmak lazım. Çünkü sonuçta dünya üzerinde güvenliği sağlamak büyük güçlerin yapabileceği bir şey. Yani bir Uganda ya da Afrika'da küçük bir ülke Togo, o da devlet olmasına rağmen tutup da Ortadoğu'da düzen sağlamak için kaynak, imkân sağlayabilecek ülkeler değil. İşin fiili gerçekliğine baktığınızda bu türden barışı, düzeni sağlayabilecek olan üç dört büyük güç, Birleşmiş Milletler de bu büyük güçlerin yüz yüze oturmalarını sağlıyor. O kurumun çalışabilmesi için bu güçler arasında bir uyumun olması lazım. Uyum olmadıktan sonra adına Birleşmiş Milletler demeyin başka bir kurum deyin o kurumu da işletemezsiniz. Bizim bugün yaşadığımız temel sıkıntı, dünyanın büyük güçleri, dünya üzerinde barışı sağlamak, adaleti tesis etmek için ortak bir motivasyonla hareket etmiyor olmaları. Daha çok daha bencil daha dar çıkarlarını düşünüyorlar. Bu yüzden bu çatışmaların önüne geçilemiyor.

ZİHNİYETLERDE DEĞİŞİM OLMADIKÇA ÇATIŞMALAR DEVAM EDECEK

Birleşmiş Milletleri konuşurken kurumun çıkan savaş ve çatışmalara müdahalede etkisiz kalma durumunu da konuşmak gerek. Mesela Gazze, bu kaçtır israil saldırısına uğruyor. Irak'ta 8 yıl sürdü işgal. Afganistan'da 14 yıllık işgale rağmen müdahale edilmedi. Keşmir meselesi var ki sıkıntılı. Bosna Hersek'teki katliamda BM seyirci kaldı. Tüm bu olanlar karşısında olması gereken bu değildi. BM neden işlevini yerine getirmiyor?

Saydığınız yerlerdeki sorunlar çözülemedi. Çatışmalar devam ediyor. Ve devletlerin, yani büyük güçlerin zihniyetinde bir dönüşüm olmadıkça da hangi örgütü kurarsanız kurun sonuç alma imkânı gözükmüyor. Mesela Suriye meselesine bakın. 300 bin insan ölmüş, bu kadar mülteci var şimdi dünyanın yaptığı, “hep beraber bir araya gelelim. Beşar Esad'ı ayakta tutalım” Çözüm formülü bu yani. Dönüp dolaşıp geldikleri yer bu. Bu nasıl bir örnek oluşturacak, bölgedeki diğer tüm ülkelere diktatörlere, Mısır'dakine ya da başkalarına. Bunu umursamıyorlar. Acil olarak kendilerine dokunan kısmı neyse sorunun, onu çözecek her türlü formüle uyum sağlayabileceklerini gösteriyorlar.

‘BİZ BURAYA MÜDAHALE EDERİZ' DİYEBİLMEK İÇİN ASKERİ VE EKONOMİK GÜCÜNÜZ OLMALI

İslâm İşbirliği Teşkilatı'nın BM ile kurumsallık anlamında neredeyse aynı statüye sahip olmasına rağmen pasif kalınıyor. İslâm İşbirliği Teşkilatı, İslâm ülkelerinin de güçlü bir katılım sağlamasıyla BM'in yerini alabilir mi?

Orada şöyle bir şey var, İslâm İşbirliği Teşkilatı'nın içinde en zengin ülke biziz. İşte askeri vesaire falan olarak da en ileri ülke biziz. Bizimle beraber de bize yakın birkaç tane ülke sayılabilir. İşte Pakistan'ın bir miktar teknolojisi var ama ekonomisi çok kötü. Suudi Arabistan'ın bizden daha geri bir gayrisafi milli hasılası var ama bir zenginliği temsil ediyor filan… Onun dışında kalan coğrafyaya bakıldığında ciddi bir sefalet görüyoruz. Şimdi Birleşmiş Milletler'in yerini ikame edebilmek için buradan büyük bir güç çıkarmak lazım önce. Yani bir forum oluşturmak, çok sayıda ülkeyi bir araya toplamak sonucu değiştirmiyor. Mesela Suriye'de çözüm denildiğinde, ‘biz buraya müdahale ederiz, savaşan tarafları durdururuz. Dışarıdan üçüncü ülkelerin müdahalesi, mesela Rusya'nın vesaire ülkelerin dahlini engelleriz' şeklinde bir karar aldığınızda, bunu sahada uygulayabilecek bir askeri gücünüzün ve ekonomik yaptırımınız olması gerekir. Bu olmadıktan sonra örgütlerin üyeleri birbirleriyle dayanışma içerisinde olsalar bile sonuç alamıyorlar. İslâm dünyasının temel sıkıntısı, kendi içinden şu anda dünya çapında bir büyük güç çıkaramamış olması.

Zaman ayırdığınız ve verdiğiniz bilgiler için Teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

MEHMET ÖZCAN / DOĞRUHABER - RÖPORTAJ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri

HÜDA PAR'ın tasarısına destek vermek insani ve vicdani bir görevdir
Uzman Psikolog Işık: Acıları yaşarken özellikle manevi destek kaynaklarımızı canlı tutmalıyız
Prof. Dr. Tarhan: Şükrün ölçüsü kanaattir
Eski Diyanet İşleri Başkanı Doğan: Ebeveynler çocuğunu İslam'a riayet ederek eğitmeli
İlahiyatçı Yazar Göktaş: Yaz tatilinde yavrularımızın yönlendirileceği yer camiler olmalı