Suriye'de yaşanan savaş süreci, her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor. Suriye krizi, küresel güç odaklarının sürece dahil olmaları nispetinde içerisinden çıkılmaz bir hale dönüşüyor. Suriye krizi, sadece yerel aktörlerin şekillendireceği ve neticelendireceği boyutu çoktan aşmıştır. Uluslararası şer güçler, her geçen gün alenen ve resmen bu olayın müdahili oluyorlar. Farklı bahanelerle buraya askeri unsurlar gönderiliyor. Öyle ki, bir anda olayların seyri değişebiliyor. Artık Suriye meselesi, uluslararası güçlerin ve bölgesel güçlerin hesaplaşma alanına dönüşmüştür. Bu hesapların içerisinde ise, mazlum Suriye halkı ve onların mağduriyetleri yoktur.
Gelinen noktada BM zemini dahil olmak üzere, birçok zeminde Esad'lı ve Esad'sız çözümler tartışılıyor. Yoğun pazarlıklar yapılıyor.
Küresel şer güçlerin en fazla önem verdiği husus, İslami direniş unsurlarının Suriye düzleminde etkin bir konuma gelmemesidir. Söylem ve pratiği ile itici bir imaj oluşturan DEAŞ, her elin Suriye'ye müdahale etmesinin bahanesi oluyor. Adeta bütün kirli hesaplar, DEAŞ üzerinden aklanıyor. Küresel şer güçler bu denli Suriye krizine dahil olunca, Suriyeli muhalifler de yeni bir pozisyon belirlemek için toplantılar yapıyor. Yeni ittifak arayışlarına gidilmek isteniyor. Suriye, adeta satranç tahtasına dönmüştür. Silahlı unsurlar vasıtası ile kimsenin baskın üstünlük kuramadığı veya daha doğru bir ifade ile üstünlük kurmasına müsaade edilmediği bir zeminde, en belirleyici unsur, ittifaklar oluyor. İttifakların belirleyici olduğu bir zeminde, pazarlıkların önemi artıyor. Kurulan ittifaklar kısa bir süre içerisinde bozulabiliyor ve ittifaklar düşmanlığa dönüşebiliyor. Taraflar arasında güven unsuru tamamen ortadan kalkmıştır.
Neticede; şu an Suriye'de şehirler harabeye dönmüş, yüzbinlerce insan katledilmiştir. Her şeyden öte, halkların birlikte yaşama iradesi ortadan kaldırılmış ve insanlar biribirlerine düşman hale getirilmiştir. Şu anda ateşkes sağlansa ve bu ateşkesin gereği yapılsa bile, Suriye'nin eski haline dönebilmesi için on yıllar gereklidir. Böyle bir yıkımım tamiri için Suriye'nin doğal kaynaklarına on yıllar boyunca ipotek konulabilir. Ve her geçen gün bu yıkım ve enkaz büyümektedir.
Müzakere seçeneğinin geri planda kaldığı böylesi bir krizde, bütün taraflar kaynak ve güç kaybetmektedirler. Bu süreç müzakere ile neticelendirilmez ise, kazananın olmadığı ve herkesin kaybettiği, harap olmuş ve devasa sorunları bünyesinde barındıran bir Suriye geriye kalacaktır. Böyle bir tabloda muzaffer veya fatih aramak bir hayli güçtür.
Küresel şer güçlerin pervasızca giriştiği işgal ve saldırılarda her gün onlarca sivil hayatını kaybetmektedir. Artık Suriye'de insanlar sadece birer sayıdır. Katledildikleri zaman cesetleri sayılan birer sayı... İşte Batılıların gözünde Suriyelilerin değeri sadece bu kadardır. BM genel sekreterinin de itiraf etmiş olduğu üzere Batılıların burayı karıştırmaları, buraya silah yığmaları ve farklı hesaplarlar sürece müdahil olmaları, işi karmaşıklaştırmış ve içerisinden çıkılamaz hale getirmiştir.
Başta Suriye olmak üzere, İslam topraklarında krizlerin ve düşmanlıkların temel sebebi, egemen şer güçlerin bu müdahalesidir.
Sorunlarımızın temel kaynağı Batı ve onun meş'um tasarrufları ise(ki öyle), sorunlarımızın çözüm mercii olarak burayı görmek ve onların desteklerini talep etmek tam bir akıl tutulmasıdır.
Başta İslam ümmetinin etkin aktörleri olmak üzere, halkı Müslüman devletlerin, kendi sorunlarını çözmek üzere yaptırım gücüne sahip kurumlar teşkil etmesi gerekir.
Misyonu sadece emperyalist devletlerin çıkarlarını korumak üzere bina edilmiş olan, sürekli bu yönde icraatlarda bulunan ve İslam ümmetine felaketten başka faydası olmayan BM'den çekilmeli ve Batılıları hakem tayin etmekten vazgeçmeliyiz. Batılıların müdahil olduğu hiçbir sorundan Müslümanlar kârlı çıkmamıştır.
Lokal, mezhebi, etnik ve bölgesel çıkarlar bir kenara bırakılarak evrensel ümmet vizyonu ile sorunların çözümü ele alındığı zaman, krizler daha kolay aşılır. Ümmet vizyonu göz ardı edilip lokal maslahatların öncelendiği bir siyaset stratejisi, İslam ümmeti için yıkımdır. İşte şu an en bariz örnek olarak Suriye'de bu yıkımı görmekteyiz. Böyle bir tabloda, herkes nasibinin alır ve bu kasırganın kendi topraklarına uğraması için sırasını bekler.