Suriye meselesi, İslam Ümmeti içinde büyük bir fitne kaynağı oldu. Oluşan bu kriz zeminindeki fitne ateşi, her geçen gün İslam Ümmet coğrafyasını daha güçlü bir şekilde kavurmaya devam etmektedir.
Hem İran, hem de Türkiye’nin Suriye politikaları ve Suriye’deki savaşın taraflarına verilen ölçüsüz destek; gün geçtikçe bu krizi içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Amerika ve Avrupa, perde arkasından daha zahmetsizce ve az bir masrafla olaylara müdahale imkânı bulabiliyor.
Suriye krizi ile alakalı son günlerde gelişen birkaç olaya bakalım.
Sağlam bir ekonomi olarak gösterilen Türkiye ekonomisi, Suriye meselesinden dolayı bir takım sıkıntılar hissetmeye başladı ve her geçen gün bu sıkıntılar ağırlaşıyor. Mültecilere yardım konusunda Batı’nın ve Körfez ülkelerinin söz verdiği yardımlar gelmedi. Türkiye bu devasa yükü kaldırma noktasında sıkıntı içerisinde. İran ekonomisi her geçen gün Suriye’ye yapılan yardımlardan dolayı kan kaybetmeye devam ediyor. Zaten ambargolardan dolayı birtakım sıkıntılar yaşayan İran ekonomisi, gittikçe Suriye krizini iliklerine kadar hissediyor. İran’a saldırının yoğun bir şekilde seslendirildiği bir dönemde böylesi bir kriz, İran’ı çok zor durumda bırakır.
Ayrıca şimdiye kadar Suriye krizinin İran ekonomisine milyar dolarlarla yük getirdiği konuşuluyor. İleride siyasette ciddi bir figür olmayı düşünen bazı şahısların siyasi kariyerlerinin de bu hamlenin maliyetlerinden dolayı tehlikeye düştüğü de iddialar arasında.
İran riyalinin Amerikan doları karşısında değer kaybı son zamanların en büyük seviyesine ulaştı. İran’ın Suriye’ye Hizbullah’la beraber ölçüsüz desteği devam ediyor. Yine İran içinden bazılarının, HAMAS’a ve Halit Meşal’e Suriye konusundaki tavırdan dolayı yapmış oldukları eleştiriler, her geçen gün daha da acımasız bir hal alıyor.
Irak, İran’ın kendi hava sahasını kullanarak Suriye’ye giden uçakların arayacağını ilan edip bazılarını indirdi ve aradı.
Hizbullah’ın; Esed rejimi için çarpıştığı iddia edilen önemli komutanlarından Ali Hüseyin Nassif, Suriye topraklarında öldürüldüğü iddia edildi. Hizbullah, Nassif için cenaze töreni düzenleyerek, Nassif`in, Lübnan içinde cihadi çalışmalarını ifa ederken şehid oldu, açıklamasında bulundu.
Esad’ın, Lübnan’da etnik ve mezhebi çatışmaların yayılması için Suni âlimlerin katledilmesi talimatını verdiği iddia ediliyor.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Suriye tarafından atılan top mermisi Akçakale’de bir eve isabet edip can kayıplarına neden oldu. Türkiye’nin bu saldırıya misillemesi gecikmedi ve Türkiye bu saldırıya top ateşi ile misillemede bulunduğunu ilan etti. Her fırsatta Türkiye’yi bu savaşın içine çekmeye ve perişan etmeye çalışan ABD ve NATO, bu tablo karşısında hemen açıklamalarda bulundu ve olayı daha da alevlendirmeye çalıştı. Şu an bölge tarihi bir kriz yaşıyor. Kriz iyi yönetilemeyecek olursa, bu felaket bölgedeki tüm Müslüman ülkeleri vuracak ve bunun etkileri nesiller boyunca devam edecektir. İslam Âlemi’nin onlarca yılını ve her açıdan kaynaklarını heba edebilecek böylesi bir felaketin önlenmesi için herkes daha duyarlı ve sağduyulu davranmalıdır.
Bazıları sonuçlarını düşünmeden şimdiden Suriye ile savaştan bahsetmeye ve Suriye’ye girmekten söz etmeye başladı bile. Savaş çığırtkanları, ellerindeki ateşleri ile bu yangını daha da alevlendirmeye çalışıyor. Oysa böylesi bir savaşa başta İran olmak üzere, tüm bölge ülkeleri müdahil olmak durumunda kalacakladır. Direk veya dolaylı olarak tüm ülkeler böylesi tehlikeli bir süreçten nasiplerini alacaklardır.
Israrla birileri Türkiye’yi bir savaşın içine çekmeye çalışmaktadır. Siyasi irade, NATO’nun ve ABD’nin savaş çığırtkanlığı oyununa gelmemelidir.
İran cephesinde ise, Suriye’ye verilen desteğin netice vermemesi ve savaşın her geçen gün uzaması ve her açıdan getirdiği maliyet; üst düzeyde tartışılıyor ve güçlü bir şekilde sorgulanıyor.
Bu krizin çözümü de yine İslam ümmetinin kendi içerisindedir. Ortaya konulacak güçlü bir irade, Suriye meselesinde yeni ufuklara açabilir. Bu zeminin yakalanabilmesi için; İran, Mısır ve Türkiye’nin bir araya gelmesi ve ortak bir tavır ile bu sorunu çözmeye çalışması lazımdır. Bu ülkelerin de böyle bir zeminde bir araya gelebilmeleri için, Suriye politikalarını kısır hesaplardan arındırarak yeniden revize etmeleri gerekir.
Ne Suriye rejimi, ne de Suriye muhalefeti oluşturulacak bu güçlü ve yaptırımlarla desteklenecek çözüm önerilerine “hayır” diyebilir.