Suriye krizi başladığı günden beri dünyayı ve bulunduğu bölgeyi ikiye böldü. Baas rejimi mevcut bu bölünme sayesinde ayakta kalmayı başardı diyebiliriz. Gerçi içerden de rejimi ayakta tutmaya devam eden temel nedenler varlıklarını korumakla beraber, gaddar diktatörlüğü ayakta tutan ana neden mevcut dış desteğin halen kesilmeden devam etmesidir.
Suriye konusunda ortaya çıkan bölünmelere ve kamplaşmalara dikkatle bakılınca ilginç beraberlik ve ortaklıkların oluştuğunu görüyoruz. Rejimi destekleyenlerin safında Amerika’ya rakip iki güç, Çin ve Rusya var. Çin her alanda olduğu gibi dış politikada da küresel ölçekte gücünü ortaya koymak ve bölgedeki çıkarlarını koruma amaçlı desteğini devam ettiriyor. Çin’in Suriye konusundaki politikası üzerinde İran’ın belli ölçüde etkili olduğunu da unutmamak lazım. İran ile iyi ilişkiler geliştiren Çin, Suriye’de taşların yerinden oynamasının İran’ı zor duruma düşüreceği hesabını yapıyor. Rusya da, bölgede kalan tek müttefiği Suriye’yi kaybetmesi durumunda uluslararası alanda önemli bir güç kaybı yaşayacağını bildiği için desteğini sürdürmek zorunda buluyor kendini. Çin ve Rusya’nın Baas rejimine destekleri tamamen çıkarlarını koruma amaçlı.
Çin ve Rusya’nın kampında yer alan İran ve Hizbullah da Suriye rejimini sonuna kadar destekleyeceklerini ifade ediyorlar. İran ve Hizbullah’ın Suriye rejimini desteklemeye devam etmeleri İslam dünyasında müzmin eski bir hastalık olan mezhepçilik marazını yeniden hortlatma sebebi oldu. Bölgenin mezhepçi bir ayrışma ile yeni bir kriz yaşaması veya Suriye krizinin bölge devletlerini böylesi bir sonuca götürme tehlikesi göz ardı edilemez. Allah korusun böyle bir şey Amerika ve İsrail’in sönmeye başlayan hegemonyasını tekrar diriltmekten başka bir iş görmeyecektir. Götüreceği muhtemel tehlikeli sonuçlara bakınca İran ve Hizbullah’ın bu politikaları neden ısrarla devam ettirme isteğinde oldukları, alternatif çözümler arama girişimleri geliştirmedikleri dikkat çekicidir. Oysa inqilabi Müslümanlar olarak önemli bir güç haline gelmiş İran ve Hizbullah’ın ümmetin vahdeti konularında herkesten daha çok özen ve dikkat göstermeleri gerekmez miydi? Şimdi mezhepçilik fitnesi çıkaranların ve bundan nemalanmak isteyen odakların eline önemli bir malzeme düşürdü bu politikalar. Bütün bir Arap ve İslam dünyasında İran ve Hizbullah karşıtlığı ve nefreti oluşmaya başlıyor. Ve ne yazık ki, bu konuda bütün siyasetlerin fevkinde olması gereken ümmetin vahdet ve ittihadı zarar görüyor. Dolayısıyla Rusya ve Çin’in çıkar ve hegemonya ittifakı içinde yer almak İran’a hiçbir kar da getirmeyecektir.
Arap âlemindeki bütün ulusalcı laik ve solcu güçler de Baas rejimini destekliyor. Çünkü Suriye’ye İslami bir yönetimin gelmesinden korkuyorlar. Baas sonrası Suriye’ye İslami bir yönetimin gelme ihtimali Amerika ve Batı dünyasının da olaylara seyirci kalmasının başta gelen sebeplerinden biri. Kendileri için ne olacağı belirsiz bir yönetimin iş başına gelmesinden ise, bildikleri ve tanıdıkları Baas’ın kalması İsrail için de tercih edilen görüş. Dolayısıyla, konuya değişik bakış açılarından bakıldığında kimi düşman güçlerin bir safta yer aldıkları, kimi bazı dostların da karşı karşıya gelmiş oldukları görülüyor. At izinin it izine karışması gibi bir şey bu.
Oysa hak ehlinin daima haktan ve mazlumdan yana olması son derece önemlidir. Hakkın ve mazlumun yanında olmak bütün siyaset ve maddi çıkarların kendisi için feda edilmesi gerektiği kutsal bir idealdir. Baas’ın dünü ve bugünü ile zalim, gaddar bir rejim olduğu tartışılmayacak derecede net ve berraktır.
Bu rejim İsrail gibi işgalci bir gücün bile cüret edemediği cinayet ve zulümler yapıyor. Bugün Suriye’nin çok büyük bir bölümü tahrip edilmiş durumda. Her gün katledilen masum insanlar ve tahrip edilen ülke kaynakları kime ne fayda sağlayacak? Elbette bundan faydalanacak olan İsrail ve onu destekleyen emperyalist güçlerdir.
Ve öyle anlaşılıyor ki, bu rejim varlığını sürdürmek uğruna bütün bir bölgeyi de ateşe sürüklemek istiyor. En son Suriye-Türkiye sınırında yaşanan olaylar krizin çevreye yayılma işaretlerini taşıyor. Başından beri konuya akıllı ve sabırlı bir yaklaşım sergileyememiş olan komşu ülkeler bu ateşin içine düşmek üzeredirler. Amerika ve batı dünyası da zaten böyle bir savaş istiyor.
Recep Tayip ve hükümeti krizin başından beri uyguladığı aceleci politikayı sürdürmeye devam ediyor. Bunun herkesten önce kendilerine zarar vereceğini bilmiyorlar mı, yoksa Amerika ve NATO’nun boş vaatlerine mi inanıyorlar?
Bölgede daha çok kardeşkanının akıtılmaması ve mevcut akan kanın durması için gayret edilmesi gerekiyorken ateşe benzinle gitmek kime ne fayda sağlayacak, hesap etmek gerekmez mi?