Suriye coğrafyası öyle bir hal aldı ki; “Kimin eli kimin cebinde” tam olarak anlaşılmıyor. İnsanı şaşırtacak ittifaklar yapılıyor. Birbirlerine düşman dediklerimiz, bir bakıyoruz ki Suriye meselesinde anlaşmalar yapabiliyorlar.
Bilindiği üzere bu gün itibariyle Putin, Ruhani ve Erdoğan üçlü zirvesi Ankara'da yapılıyor. Herkesin beklentisi ayrı olsa da, bu üçlü belirli konular üzerinde ittifaklar yapmış durumdalar. Mesela Türkiye, Esed'siz bir Suriye'den yana iken, İran ve Rusya bu hususta farklı düşünmektedirler. Hatta Türkiye, Kırım hususunda Rusya ile ayrı kulvarlarda ama Suriye'de ortak.
Bir de şimdi Macron çıktı piyasaya. Macron için; Suriye'de rol kapmaya çalıştığı yorumları yapılmakta. Bazen liderler kendi iç siyasetinde daraldığından dolayı dış politikada genişleme siyaseti izleyebilmektedirler. Macron da böyle bir ihtiyaç halinde olabilir.
Örneğin Afrin operasyonunun Cumhur ittifakını pekiştirdiği ve ilk seçimlere kendileri açısından olumlu yansıyacağı bir vaka. Basın bu operasyonu bir zafer olarak lanse etmektedir. Kanaatimi soracak olursanız; “Ortada bir savaş yok ki bir zafer olsun” diyeceğim. Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım. Afrin'de Türkiye'nin karşısında bir devlet mi vardı? Bu operasyona askeri literatürde savaş denir mi?
Bu sorulara herkes “Hayır” cevabını verecektir. O zaman karşıda bir devletin olmadığı ve var olana savaş bile demeyeceğimiz bir operasyonun neticesi nasıl zafer oluyor? Sadece kamuoyunun tatmini, iç politikanın dizaynı ve yaklaşan seçimlerin zaferi ile ilgilidir bu söylemler. Yanlış anlaşılmasın, ben Ak Parti'nin bu amaçla yola çıktığını söylemiyorum. Sadece Afrin'in iç politikaya yansımalarından bahsediyorum.
Macron'un Suriye'de görülmek isteyişinden önce, Trump'ın çekilmek yönündeki açıklaması da epey tartışılıyor. Bunu bir gaf mı yoksa Fransa'ya alan açmak olarak mı değerlendirmek gerekiyor? Bu iki açıklamanın bir anda gelmesi, ikinci şıkkı daha bir güçlü hale getiriyor. Ama tekrar kanaatimi soracak olursanız, Trump'tan para istendiği zaman, gösterdiği refleks derim.
Bilindiği üzere Trump'ın bu konuşması ile ABD'de DEAŞ'tan boşalan yerlerin imarı için ayrılan 200 milyon dolarlık kaynağın dondurulması hususu paralellik arz ediyor. Kısacası Trump bir kovboy kafası ile hareket ediyor ve evvel emirde kendisi için para geliyor. Tipik Batılı kafa yapısı ile çıkarları her şeyden önceye almak ve yapacağı harcamayı dahi bir başkasından karşılamak gibi bir politika geliştiriyor.
Mesela Suudi'den bu kaynağı söğüşleyebilir. Eminim ki Trump'ın aklına Suudi düştüğünde, gözlerinin bebekleri dolar işaretine dönüşüyor. Zaten Suudi ziyaretinde yaptığı silah satışı bir nevi haraç almaya benziyordu. Bir de, Beyaz Saray'da ağırladığı Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın karşısına, Suudi Arabistan'a sattıkları silahlardan kazandıkları paraları gösteren çizelgelerle çıkması, paraya verdiği değeri gösteriyor.
Adam ABD'yi değil de bir marketi işletir gibi yaklaşıyor konulara. Kendisinden para istendiğinde ani reflekslerle; “Biz çıkıyoruz” diyebiliyor işte. Beri tarafta Trump'ın açıklaması ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert'e soruldu. Nauert, "Başkan'ın açıklamalarını dinlemedim. Hangi bağlamda bunları söyledi bilmiyorum. Bilmediğim bir açıklamayla ilgili yorum yapmayacağım" dedi. Tabi basın mensupları konunun arkasını bırakacak gibi değiller. "Peki ABD'nin Suriye'den çekilmesi konusunda bir plandan haberdar mısınız?" sorusunu yöneltiyorlar. O da; "Hayır, haberdar değilim" diye yanıt veriyor.
Ortam karışık. Trump, bürokratları ile yaptığı çekilme projelerini ve bunun için kaynak arayışı fikir teatilerini bilinçaltından çıkarıp, bir anda faş ediyor. Tabi Suudi veryansın ediyor; “İran'a karşı mevzilerini nasıl tahkim edeceksin?” diye. Öte yandan israil basını alarm durumuna geçmiş durumda.
Aman ha! Akıllarınıza mukayyet olun.