Seçim sonrası almış olduğu yüksek oy oranı ile eli bir hayli güçlenen Ak Parti, içeride bir takım hamlelere hazırlandığı gibi, dışarıda da bir takım hamleler yapma hazırlığının ve kararlılığının işaretlerini veriyor. Özellikle Suriye politikasında daha aktif olarak rol alma kararlılığını ortaya koyuyor. Eskiden, PYD'ye başta hava desteği yardımı olmak üzere, her türlü askeri yardım yapacağını gizlemeyen ABD, 1 Kasım seçim sonuçları ile beraber çark etmeye başladı. ABD'nin DAEŞ'e karşı Irak ve Suriye'de yürüttüğü Doğal Kararlılık Operasyonu'nun sözcüsü Albay Steve Warren, sinevizyon aracılığıyla Pentagon'da düzenlenen basın toplantısına katıldı. Toplantıda bir gazetecinin, ‘'Üst düzey bir Savunma Bakanlığı yetkilisi, ABD'nin YPG'ye artık silah ve mühimmat vermeyeceğini söyledi. Bu durum böyle ise Türkiye ile ilgili başka bir durum ortaya çıkıyor. Buna ne dersiniz?'' şeklindeki sorusuna Warren, ABD'nin bundan böyle YPG'ye silah ve mühimmat sağlamayacağını belirterek , ‘'Artık YPG'ye silah ya da mühimmat sağlamıyoruz. Daha önce havadan balyalar halinde sağladığımız silahlar, Suriye Arap koalisyonu içindi. Bundan sonra gelecekte yapılacak silah ve mühimmatlar Arapların başını çektiği Suriyeli muhaliflere gidecek. Şu andaki politikamız bu'' diye konuştu.
Öyle gözüküyor ki, Türkiye'de güçlü bir hükümet ile ilişkileri bozmak istemeyen ABD, Suriye politikasını Türkiye'nin şimşeklerini çekmeyecek şekilde yürütecek. Suriye'de oluşturmaya çalıştığı denklemi koruma adına YPG'ye silahlı yardım yapmaya devam edecek. Ama bunu sahiplenerek değil, başkası üzerinden yapacak. Suriye'de PYD'nin muhtelif unsurlardan yeni oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri Cephesi'nin kontrolünün PYD/YPG'de olduğu biliniyor. Muhalif Araplara yardım yapma bahanesi ile bu oluşum üzerinden silahlar PYD'ye ulaştırılacaktır. İhtiyaç olan silahlar Suriye sahasında kullanılacak, geri kalanlar ise, Kandil ve etrafındaki kamplarda PKK'nin kullanımı için hazır bekletilecektir.
Türkiye'nin de buna karşı, askeri ve siyasi girişimlerde bulunabileceği düşünülmektedir. Özellikle Türkiye, PKK/PYD'yi Fırat'ın batısına geçirmemeyi adeta kırmızı bir çizgiye dönüştürmüş durumdadır. Türkiye bu konudaki kararlılığını sahada açıkça ortaya koymaktadır. Şimdiye kadar kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, Fırat'ı geçmek isteyen YPG güçleri en az iki kez vurulup imha edilmiştir. Türkiye bu konudaki politikasını Suriye ile ilgilenen herkese kabullendirmek istemektedir. Özellikle YPG'ye verilen silahların, füzelerin Türkiye sınırları içerisinde yapılan Şemdinli saldırısında PKK tarafında kullanılması, Türkiye devletini harekete geçirdi. Nitekim Türkiye'nin hava operasyonlarıyla vurulan silah cephanelerin yanında tevafuken vurulan yer altı cephanelerinde ABD'nin verdiği silahların da imha olduğu ortaya çıkmıştır.
Türkiye'nin bölgede yürütmüş olduğu diplomasi atağı da önümüzdeki süreçte Türkiye'nin Suriye sahasında aktif rol alacağının işaretlerini vermektedir. Türkiye, ABD'nin PYD'ye verdiği desteği kesmek için adeta rol kapma yarışına girebilir ve DEAŞ ile mücadelenin merkezinde yer alabilir. Hatta bu işin bir kara harekâtına varabileceğini ileri sürenler vardır.
Türkiye seçimlerden eli güçlü bir şekilde çıkmış ve konforlu çoğunluğu sağlamış bir tek parti iktidarının vermiş olduğu öz güvenle hareket ederken, sarhoşluğa kapılmaması gerekir. Rol çalma ve inisiyatif alma mantığı ile hareket ederken, bunun doğuracağı sonuçları da hesap edebilmelidir. Türkiye'nin yeni konseptinden zarar gören farklı çevrelerin farklı tarzlardaki saldırılarına hazır olmalıdır. Dış politikada strateji belirlenirken, güç zehirlenmesi yaşanmamalıdır. Bölgedeki kaosu daha da artıracak ve küresel şer güçlerin değirmenine su taşıyacak hamleler yerine, ümmetin kanayan yarası durumunda olan Suriye kaosunun bitirilmesine dönük hamleler yapmalıdır. Diplomasi alanında ve sahada belirleyici olan mantık, bölge halkının maslahatı olmalıdır. Küresel şer güçlerin stratejilerinin bir parçası olmak, Türkiye'ye bir felaketin kapılarını aralayabilir. Türkiye özellikle kara harekâtı seçeneğinden uzak durmalıdır. Seçimlerden sonra yeni bir hamle yapma imkânı yakalamış olan Türkiye, basiretli bir dış politika izlemez ise, bu tarihi fırsatı kaçırabilir ve bu toprakları kaosun beşiği haline getirebilir.
“Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak” için, uzun vadeyi esas alan ve Ortadoğu'daki halkların kardeşliğini ve maslahatını önceleyen bir politika takip edilmelidir.