Burada sinsice ve ustaca büyük bir oyun oynanmaktadır. Olayların tozu dumanı arasında bu büyük proje gözden kaçmaktadır. Emperyalistler, İslâm ümmeti ruhunu tarihe gömmek için, son derece hain bir planı büyük bir maharetle uyguluyorlar. Bir daha dirilmemek üzere, İslâm ümmeti ruhu Suriye topraklarına gömülmek istenmektedir. Bu ruh gömülecek olursa, yarın ağlayanımız olmaz. Batılı devletler, çeşitli pakt ve birlikteliklerle bir araya gelirken, İslâm ümmetini ise lime lime etmeye ve mümkün olan en küçük parçaya ayırmak istemektedirler. Asırlardır bu ümmet üzerinde oynanan bu oyunun hala geçer akçe olması, bayatlamış oyunlarla İslâm ümmetinin enerji ve kaynaklarının heder edilebiliyor olması son derece düşündürücüdür. Basiretsiz politikacılar ve beceriksiz yöneticiler, maalesef tarihten ders almamaktadırlar.
Birbirlerine üstünlük sağlamak için şer güçlerden yardım umanlar ve onlarla ittifak yapanlar, hüsrana uğrayacaklarını bilmelidirler. Ortadoğu'da öylesine bir denklem oluşturulmuş ki, Müslüman ülkeler ayrılan kamplardan birisinde yer almaya zorlanmaktadır. Görüldüğü kadarıyla bu hedeflerinde başarılı olmuşlar. İslâm ümmetinin güçlü aktörleri, farklı kamplarda birbirlerine üstünlük sağlamanın telaşı içerisindedir. Bilinmelidir ki, farklı şer güçlerin nezdinde İran ve Türkiye'nin değeri, biri diğerini tamamen zayıflatıncaya kadardır. Daha sonra ayakta kalan devletin de aynı muameleyi göreceği ve işletilmiş olan şeytani sürecin kendisi için de işletileceği bilinmelidir. İran ve Türkiye'nin, Suriye ve Irak sahasında savaştırılmasının alt yapısı hazırlanmak istenmektedir.
Özellikle sürecin bu tarafa evirilmemesi için, akl-ı selimin galip gelmesi gerekir. Amerika'nın gazına gelen bir Türkiye ve Rusya'nın gazına gelen bir İran, İslâm ümmetini felakete sürükleyebilir. Bu felaketten kendilerinin de nasiplerini alacağı kuşkusuzdur. Bizleri savaştıran güçlerin ise, arka planda ortak veya paralel hesaplar içerisinde oldukları bilinmelidir.
Tüm İslâm ümmetinin geleceğinin teminatı vahdet ruhu ve ümmet şuurudur. Bu şuurun kaybedildiği gün, tüm Müslümanlar kaybeder. O gün dünya arenasında boy gösteren şer güçler ile tek başımıza yüzleşmek zorunda kalırız. Bunun neticesinin ise, kölelik ve bağımlılık olacağı kuşkusuzdur.
Birlikte yaşama iradesi ve ümmet şuuru ortadan kalkmadan ve geri dönülmez bir noktaya gelmeden, Allah aşkına kendimize gelelim. Yoksa yarın çok geç olabilir ve İslâm ümmeti, ruhu somut bir proje olmaktan çıkıp ütopyaya dönüşebilir. Bu ümmetin fertleri olarak feryat ediyoruz. Tüm ümmetin felaket ve zillet uçurumuna gittiğini görmüyor musunuz? Müzâkere zemininde elde edilecek kazançların, silahlı mücadele ile elde edilmesi beklenilen kazançtan daha iyi ve hayırlı olacağı unutulmamalıdır.
Silahları bırakıp müzâkere zeminine dönmenin zamanı gelmedi mi? Aklımızın başımıza gelmesi için daha kaç mazlumun, kadının ve çocuğun ölmesini bekliyorsunuz?