Aradan 4 yıl geçtikten sonra 300 bin insanın katledilmesine, 6 Milyon'a yakın insanın mülteci durumuna düşmesine ve Suriye içerisinde 8 Milyon'a yakın insanın yerinden edilmiş olduğu bir tablodan sonra yine de Ortadoğu'nun en büyük meselesi olarak önümüzde duruyor. Bu meseleye zımnen taraftar ve ya muhalif olanlar bugünlerde kart'larını açık oynamaya başladılar. Rusya ve ABD fiili olarak Suriye içerisinde yer ettiler. Rusya adamlarıyla birlikte uçakları konuşlandırırken, ABD Askerleri de daha önce “eğit-donat” adı altında bu bölgeye gelmişti. Çıkar hesaplarına ve bu topraklara yerleşmeye buldukları kılıf ise, IŞİD bahanesiydi… Bu konuda Rusya, ABD'nin Suriye'de yaptığı “atak” sürecine karşı önemli bir hazırlık yapıyordu. Bu hazırlığını pratiğe koymuş bir durum ortadadır. Çünkü Obama, IŞİD bahanesiyle taşları kendi lehine çevirmek adına Suriye'yi parçalamayı hesaplarken, Putin ise kendi çıkar ve müttefiklerinin hassasiyetlerini de gözeterek Suriye'yi bir arada tutmayı ve toprak bütünlüğünü korumak istiyor. Rusya'nın sesi, müttefikleri sayesinde daha gür çıkmaya başladı. Rusya, Çin ve İran, Suriye rejimiyle aynı blokta görünürken, hamleleri daha etkin olmaya başladı. Sahada olan mücadele bugünlerde masada daha fazla konuşuluyor. BM'nin Genel Kurulu'nda; Obama ve Putin, Suriye'yle ilgili iki ayrı vizyon ortaya koydular. Eset'li ve Eset'siz vizyonu… ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry “Rusya ile temel konularda anlaştık” dese de bu sözden öteye gidemeyecek bir pozisyonda gözüküyor. Çünkü bu mesele içerisinde diğer komşu ülkelerin hesapları da var ve onların hassasiyetleri de gözetilmeden bu sorun kolay kolay çözülecek gibi görünmüyor. Bu denklemin farkında olan Rusya Dış İşleri Bakanı Mikhail Bagdanov'un, Suriye ile ilgili “Rusya ABD, İran, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır'ın içinde bulunacağı, uluslararası bir temasla çözülebilir” tezini ortaya koyması daha gerçekçi bir yaklaşım olarak kabul edilebilir.
Türkiye açısından bu meseleye bakıldığında ise en çok etkilenen ülke olarak görülebilir. Mültecilerden tutun da sınır güvenliği ve Rojava bölgesine, hatta ekonomisi itibariyle Suriye'deki savaşın son bulması ya da hangi dinamiklerle son bulması Türkiye için hayati önem taşımaktadır. Bu konuda Türkiye'nin Suriye politikasında yumuşak bir değişimin olduğunu söyleyebiliriz. Suriye müttefiklerine karşı da üslubun ve tavrın değiştiği görülüyor. Bu konuda Erdoğan'ın, Putin'le görüşmesinde “Rusya'nın Suriye konusundaki tavrında henüz bir netlik görmedim” demesi, dengeleri gözeten bir açıklama olarak gördüm. Yoksa Rusya, Beşar Esed ile ısrar eden düşünceden vazgeçmiş değildir. Bunun farkında olan Erdoğan, arayı bozmama adına böyle bir açıklama yaptı. Çünkü Suriye nedeniyle Türkiye bir ateş çemberinin içine itilmek isteniyor. Bunun vahim sonuçlarını öngören Türkiye strateji değiştirdi. Hükümet, “Suriye'nin el değiştirme noktasından, Esed'siz bir eski yönetimle olabilir” noktasına gelmiştir.
Diğer taraftan ABD, Türkiye'yi sıkıştırdığı “PYD sopasını” elinden bırakmak istemiyor. ABD'nin İncirlik ve diğer saklı anlaşmalara karşı “PKK'yı vur ama PYD'yi tanı” tavrı Türkiye'yi ciddi manada rahatsız ediyor. Vurulan PKK kamplarındaki tüm silahlı unsurların PYD'nin bulunduğu Rojava bölgesine yerleştiğine vakıftır. Sınırda olan ve her an sınırı geçebilecek konumdaki PKK- PYD varlığı ve ABD'nin ona hamilik etmesi Türkiye'yi farklı bazı anlaşmalara götürebilir. Bu kârlı hamlelerin farkında olan ABD'nin Türkiye'ye karşı “PYD sopasını” ucuz bir paraya bırakacağını düşünmüyorum. Bu nedenle de Suriye'nin parçalanmasını ve bu denklemin kendi lehinde kalmasını, Türkiye üzerindeki puslu Rojava bölgesini kendi kontrolünde istiyor.
Sonuç olarak; kendi çıkarları için Müslüman kanları üzerine siyaset yapan başta ABD ve Rusya olmak üzere diğer küresel güçler, Ortadoğu'daki yeni taşlarını oluşturup, paylaşımda anlaştıklarında Suriye savaşını bitireceklerdir. Aksi takdirde bu savaşın devam etmesi için her yolu deneyeceklerdir.