Suriye'de taraflar kalıcı bir anlaşmaya varacak bir sürece girebilecekler mi? Her şeyden önemlisi bu savaşı başlatıp devam ettiren dış güçler makul bir çözüm üzerinde anlaşabilecekler mi? Sahadaki durumun sükunete ulaşması için sorulup cevap verilmesi gereken buna benzer çok önemli sorular var. Örneğin muhalif güçler üzerinde etkisi olmuş ve halen de bu etkisi belli bir ölçüde devam eden ABD ve diğer batı ülkeleri bir tarafa bırakılarak kalıcı bir çözüme ulaşılabilir mi? Halen iktidarda tutulan Esed'in bir alternatifi bulunamadığına göre bu saatten sonra Esed ile ne zamana kadar yola devam edilebilir? Yıllardır savaşan ve halen savaşı sürdürme kararından vazgeçmemiş muhaliflerin tümden yok edilmesi öyle kısa bir sürede mümkün olabilecek mi?
Sorunun çözümünün zorluğunu anlamak için biraz geriye dönüp savaşın geride bıraktığı korkunç enkaza bakmak gerekir. Altı yıl durmaksızın devam eden savaş ülkeyi yerle bir etti. Altı yüz milyon ölü, iki milyona yakın yaralı ve altı milyona yakın mülteci. Böylesi bir tablonun peşinden yeniden bir bütünlük, birlik sağlamak kısa vadede öyle kolay gerçekleşir mi?
Suriye iç savaşının etkileri sadece Suriye ile de sınırlı kalmadı. israil hariç bölgenin diğer bütün ülkeleri bu savaştan olumsuz etkilendi. Acımasız savaşın meydana getirdiği en büyük tahribat ise İslam aleminde oluşturduğu ayrışma oldu. Emperyalist güçlerin nüfuz savaşına sahne olan Suriye'de faturanın en büyüğü İslam'a ve onun mezheplerine kesildi.Suriye'de işlenen vahşetler mezheplere mal edilerek ümmetin muhtemel birliğinin önüne geçilmesi hedeflendi.Bu nüfuz savaşının bir mezhep çatışması olarak gösterilmesi sinsi bir haçlı oyunudur.Ne yazık ki sahneye konan bu oyunun seyircisi de hayli çok. Oysa savaşın ne başlangıcında, ne de sonraki aşamalarında böyle bir sebep hiç olmadı. Bu alçakça oyunun bir ABD-israil senaryosu olduğunu söylemeye gerek var mı?
Şimdi en son Rusya,İran ve Türkiye arasında Moskova'da varılan mutabakatın sorunu çözmeye yetip yetmeyeceğini anlamaya çalışalım. Öncelikle savaşın başından beri Rusya ve İran ile zıt kutuplarda yer almış Türkiye'nin bu anlaşmada yer alması bir umut havası oluşturdu ama bundan sonraki aşamalarda neyin nasıl olacağı net olarak görülemiyor. ABD ve Batı dünyasının yalnız bıraktığı Türkiye'nin Rusya ile ittifakında kendi tezlerinden önemli ölçüde vazgeçeceği, ve büyük ölçüde Rus tezlerini kabul etme durumunda kalacağı anlaşılıyor. Hele bu son büyükelçi suikastinden sonra prestiji epeyce sarsılan Türkiye'nin gelecek günlerde daha zor durumlarla karşı karşıya kalacağı anlaşılıyor.
Rusya ve İran olmasalardı bugün Esed olmayacaktı elbette. Peki Esed'siz bir Suriye nasıl olacaktı? Daha iyi olacaktı denilemez elbette. ABD ve bölgedeki müttefiklerinin kontrolündeki muhaliflerin, toprak bütünlüğü sağlanmış bir Suriye oluşturma ihtimali de oldukça zayıf. Çünkü ABD Irak'ta yaptığı gibi Suriye'de de parçalanmış bir yapı oluşturmanın peşinde. Bunu geç fark eden Türkiye, Rus eksenine kaydı. Ancak Türkiye'nin bu saatten sonra Rusya ve İran ile beraber yapabilecekleri de sınırlıdır. Yani Moskova'da varılan mutabakat ve önümüzdeki günlerde bunun devamı niteliğinde yapılacak görüşmelerde alınacak kararlar kanın akmasını durdurmaya yetmeyecektir.
Türkiye, ABD ortaklığı siyasetini terk edip Rus ortaklığına geçerken neleri hesapladı bilemiyoruz, ama bunda en büyük sebebinin PYD olduğu malum. Kuzey Irak misali bir yapının oluşmaması Türkiye'nin önceliği haline gelmiş bulunuyor. ABD'nin elindeki PYD kartı önemli. PYD'ye sağlanması kararlaştırılan yeni silahların Türkiye'nin PKK ile mücadelesini de hayli etkileyeceği muhakkak. Rus büyükelçiyi öldürerek siyasi cinayetlere başlayan tetikçi FETÖ'nün de harekete boş durmayacağı anlaşılıyor. Bu saatten sonra bu yapının PKK'dan çok daha tehlikeli olabileceğini belirtmek gerekir. Devletin önemli mevkilerindeki kişilere yapılabilecek suikastlerin ciddiye alınıp önlemlerinin alınması gerekir. Devlet içinde kamufle olabilmiş resmi hüviyetli tehlikeye azami dikkat edilmeli. Bilinmeli ki Rus büyükelçisinin öldürülmesi bir başlangıçtır ve bunun devamı da olacaktır.