Trump, servetine servet katmaya çalışan bir tüccar.
Sadece ticarette değil, siyasette de kâr-zarar hesabını esas alan muhteris bir işadamı.
"Suriye'den çekileceğiz” açıklaması da bundan kaynaklı.
Ta ki ABD derin devleti kulağını çekene kadar.
Veya Ümmet'in parasını Ümmet düşmanlarına yediren şarlatan Suud ailesinden yeni haraçlar alana kadar.
Bu açıklamanın hemen ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Elysée Sarayı'nda YPG'lileri ağırladı.
Ankara'nın şimşeklerini çeken "Türkiye ile YPG arasında arabulucu olabiliriz" açıklaması da bu döneme denk geldi.
Aslında bu açıklama, YPG'ye sahip çıkmanın diplomatik bir ifadesi idi.
Böylelikle Fransa da denkleme açıktan dahil oldu.
Son dönemlerde Ortadoğu denilen İslam Coğrafyası başta olmak üzere değişik coğrafyalarda karşı karşıya gelen ABD ve Rusya iki nükleer güç.
Aralarında meydana gelecek muhtemel bir sıcak savaş her ikisini de bitirir.
Geçtiğimiz günlerde ABD'ye giriş yasağı bulunmasına rağmen üç üst düzey Rus istihbaratçısının ‘ABD ulusal çıkarları' şerhi ile ABD'ye gelerek temaslarda bulunması, her iki ülkenin de sıcak bir çatışma taraftarı olmadığını göstermektedir.
İki nükleer güç, bugüne kadar beraber yok olmaktansa "kazan kazan" anlayışı üzerine bir usul belirleyegeldiler.
Yine öyle olacağı aşikâr.
Eski sömürgesi ve siyasetini dizayn ettiği Suriye'nin paylaşımında pastasız kaldığını düşünen Fransa'nın son hamlesi de pastadan pay kapmaktan başka bir şey değil.
Öte yandan ABD'nin Rus diplomatları deport(sınır dışı) etmesinin sebebi, kuzenleri İngilizlere şirin görünmek olduğu kadar soğuk savaştan yana olduklarını da ortaya koymaktı.
Casus takası ile Rusya'dan çıkarılıp Londra'ya getirilen Sergey Skripal ve kızının zehirlenmesi, Britanya'nın karizmasını fena halde çizmiş görünmektedir.
İntikam alır mı İngilizler?
Almasına alır ama nasıl?
Hemen belirtelim ki İngilizler çok soğukkanlı bir millet oldukları için intikam yemeğini de soğuk yerler.
ABD dış politikası Trump'ın tvitlerine bakılarak analiz edilemez, zira Trump bugüne kadar söylediklerinin neredeyse hepsinin tersini yapmakla meşhur olmuştur.
Bu konuda "Dün dündür, bugün de bugün!" diyen Demirel'in bile Trump'ın eline su dökebileceğini hiç sanmıyorum.
Türkiye cephesinde yaşananlar ise tam ibretlik.
ABD ile beraber yürüttüğü Suriye politikasında ABD tarafından yüzüstü bırakıldığını düşünen Ankara, ABD ile ters düşmekle kalmadı, Suriye politikasını revize ederek hedef küçültmek zorunda kaldı.
Rusya ve İran'ı Türkiye ile bir araya getirenin de bu hedef küçültme olduğu biliniyor.
Bir yandan Astana sürecini yürüten Türkiye, diğer yandan NATO müttefiği ABD ile de ilişkilerini bir zemine oturtmak istiyor.
ABD-Türkiye ilişkilerini belirleyecek olan, ABD'nin PYD politikası olacaktır.
ABD ise PYD ile olan ilişkisini Türkiye-İran ilişkilerine göre belirleyecektir.
Türkiye; İran karşıtı kampa yani ABD-israil-Suud-BAE cephesine yeşil ışık yakarsa ABD'nin PYD'yi gözden çıkarması kuvvetle muhtemeldir.
Aynen Saddam'ı, Kaddafi'yi gözden çıkardığı gibi.
Rusya ise Türkiye'ye karşı Kürt kartını kullanarak istediklerinin büyük bir kısmını Türkiye'ye yaptırabiliyor.
İran da aynısını yaparak Kerkük petrollerini Ceyhan yerine Tahran'a akıtabiliyor.
Türkiye'yi bölmek, parçalamak isteyen ABD de aynı kartı kullanarak Türkiye'ye ciddi tavizler verdirebiliyor veya telafisi çok zor yanlış adımlar attırabiliyor.
Hasıl-ı kelam, Türkiye kendi Kürt meselesini çözmemenin bedelini çok ağır bir şekilde ödüyor, ödemeye de devam ediyor.
DAİŞ'e karşı savaşma bahanesi ile topraklarımızı işgal eden ABD'nin Kürtlere bir statü vereceğini düşünenler de fena halde yanılıyor.
Bunun için çok uzağa gitmeden Irak Kürdistan Bölgesi'nin 25 Eylül 2017 tarihli referandum sürecinde ABD'nin başını çektiği Batı koalisyonunun tutumuna bakmak yeterli olacaktır.
ABD'nin Irak'ı İran'a tamamen kaptırmama adına Kürdistan referandumuna destek vermediği kuvvetle muhtemeldir; zira İbadi, hem Arap milliyetçisi kimliği hem de ultra seküler yapısı ile İran'dan ziyade Batı'ya daha yakın durmaktadır.
Batı ve özellikle ABD ile İngiltere, ikinci bir Esed vakası yaşamak istemediği ve İbadi üzerinden İran'ı dengeleme politikası güttüğü ve Kürdistan'sız bir Irak'ın İbadi'yi tamamen etkisizleştireceği ve İran'a iyice yaklaştıracağını düşündüğü için Barzani'yi yüzüstü bırakmakta tereddüt etmedi.
Tarih bir kez daha Batı'nın kendi çıkarlarını hiçbir şeye feda etmeyeceğini; dostluk, düşmanlık veya müttefiklik kavramlarının tanrılaştırılmış çıkarlara göre belirlendiğini çok net olarak ortaya çıkardı.
Bu coğrafyada eşitlik ve adalete dayalı bir kardeşlik üzerine asırlarca beraber yaşamış anasır-ı İslam (Türk, Kürt, Arap, Fars) bir kez daha eşitlik ve adalet temelinde bütün yaşanmışlıklara rağmen bir kardeşlik hukuku tesis etmedikleri takdirde hep beraber kaybedecekler, kaybedeceğiz.
Sykes-Picot ile çizilen sınırlara kutsiyet atfetmeden özellikle Kürtlerin bütün hakları iade edilmeli ve bu sahipsiz ama değerli halk daha fazla emperyalistlerin insafına terk edilmemeli.
Bu coğrafyanın kaderini belirleyecek olan bunun yapılması veya yapılmaması olacak!