7 yıldır çeşitli sebeplerle Suriye'yi konuştuk/konuşuyoruz. Rusya'nın İdlib'e saldırı kararı yeniden gözleri Suriye'ye çevirdi. 2017 yılındaki Rusya, İran ve Türkiye'nin “Astana” görüşmelerinde İdlib'i güvenli bölge ilan etmişlerdi. 1.5 milyon nüfusu olan İdlib, güvenli bölge kararından sonra 3.5 milyona çıkmıştı. Bütün Suriye'liler orayı tek güvenli liman olarak görüyorlardı. Ancak Rusya'nın rejimle birlikte aldığı operasyon kararı, başta İdlib'te yaşayanlar olmak üzere her vicdan sahibini endişelendirmektedir.
Bu karardan sonra bazı ilkler de yaşanmaktadır. Örneğin uzun bir süredir Suriye politikasında ayrı kulvarlarda duran ABD ve Türkiye aynı safta görünmektedir. İkisi de İdlib'e saldırıyı istemediklerini dile getirmekteler. İki gün önceki Çavuşoğlu ve Maas görüşmesinde de bu mutabakat dikkat çekmişti… ABD ve Türkiye aynı söylemi söylese de bu söylem dostane değil, her birinin ayrı bir hesabı vardır. ABD'nin İdlib saldırısına karşı çıkması; Rusya İran ve rejimin alan hâkimiyetinin artmasını istememesindendir. Çünkü ABD'nin daha önce hesapladığı, PYD üzerinden İdlib'i ele geçirmek istemesiydi. Ancak Türkiye'nin Suriye hamleleri ve en son Afrin'i ele geçirmesi bu planı askıda bırakmış. Bugün ABD, İdlib'i ele geçirme gücünü kendinde bulmuş olsaydı partnerleriyle müdahale edeceği kesindi. Bunun için de Suriye rejimi ve Rusya tarafından yapılan İdlib saldırılarına karşı durmaktadır.
Türkiye tarafından bakıldığında, İdlib'e yapılan saldırıya karşı çıkması iki denklem üzerinedir. ABD'den tamamıyla ayrı bir endişesi vardır. Birincisi; İdlib içerisinde bulunan ve Türkiye'ye yakın duran ÖSO birlikleridir. Bunlar üzerinden İdlib'teki stratejik hamlelerini devam etmek istemesidir. Diğeri ve en önemlisi ise “göç” olayıdır. Suriye'den kaçmak zorunda kalanlar konusunda en çok sıkıntı çeken ülke Türkiye'dir. Daha önce de mülteci akınına uğrayan Türkiye, İdlib'e yapılan saldırı nedeniyle yüksek nüfus yoğunluğu olan bu şehirden yüz binlerce göçün kaçınılmaz olduğunu biliyor. Bundan dolayı da saldırının yoğunlaşmaması için aktif diplomatik bir siyaset sürdürüyor. “Tahran zirvesinde” siyasi çözümü ön planda tutmuş ama Rusya'nın bunu ne kadar dikkate alacağı bilinmiyor.
İdlib saldırısından önce Türkiye ve Rusya'nın bu konuyu defalarca konuştuğu tahmin ediliyor. Zira İdlib'de en çok etkili olan silahlı yapı ve % 60'nı kontrol eden “Heyat Tahrir Şam'” örgütüdür. Suriye ve Rusya operasyonu öncesinde Türkiye tarafından terör listesine alındı. Bu da bazı grupların tasfiye edilme kararının konuşulduğunu gösteriyor. Fakat bu tasfiyelerin bu kadar kolay olacağı düşünülemez. Böyle bir yol denenirse çok kanlı bir İdlib'le karşı karşıya kalınacak.
Sonuç olarak; eğer İdlib'e siyasi bir çözüm getirilmezse, Rejim ve Rusya'nın hava saldırıları devam ederse “Astana sürecinin” kopuk bir noktaya gelmesi kaçınılmazdır. Zira “Astana” sürecinde İdlib'in “güvenli bölge” ilan edilmesi Türkiye'yi göç açısından rahatlatmıştı. Suriye'deki son taş ve son savaş olarak tahmin edilen İdlib saldırısı neler doğuracak hep beraber göreceğiz.