Türkiye-Rusya ilişkileri 15 Temmuz sonrası ivme kazandı. Ekonomik alanda adımlar atılırken siyasi alanda da karşılıklı sıcak mesajlar veriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Kıymetli dostum Putin” şeklindeki açıklaması siyasi anlamda bir tür “düşman çatlatma” olarak görülse de Suriye satrancındaki yeni hamleler meseleyi başka yerlere çekmemize neden oluyor.
Türkiye'nin Rusya ile yaptığı ve içeriği tam olarak yansıtılmayan bir anlaşmadan söz ediliyor. Anlaşma gizli; ama dezenformasyon ya da siyasi hamle anlamına gelebilecek kimi bilgiler sızdırılıyor. Bu bilgilerin ışığında bir değerlendirme yapmak gerekirse;
RUSYA İLE ANLAŞMA SONRASI HAMLELER…
Türkiye, Rusya ile yaptığı anlaşmadan yola çıkarak Suriye içerisine müdahaleye başladı. Hedef görünürde DAİŞ; ama aslında hem DAİŞ hem de PYD koridoru idi. Uçak krizi sonrası manevra alanı daralan Türkiye, Rusya ile ilişkileri düzelttikten sonra havadan ve karadan Suriye içerisinde DAİŞ hedeflerini vurmaya başladı. PYD-YPG güçlerinin Amerika'nın desteğiyle Fırat'ın batısına geçmesi ve koridoru biraz içeriden oluşturma gayreti Türkiye'nin müdahalesi ve açık tehditleri ile karşılaştı. YPG güçleri diretince, Türkiye, beklemedikleri anda bir hava operasyonu yaptı ve ağır kayıplar verdirdi. Buna hem Amerika hem de Baas rejimi tepki gösterdi.
Halep kuşatma altındaydı ve yoğun hava saldırılarına muhataptı. Sonra Rusya, Türkiye ile yaptığı anlaşma çerçevesinde Halep'e saldırılarını durdurdu. Türkiye'den de Halep'teki eski adıyla Nusra, yeni adıyla Fethu'ş Şam unsurlarının bölgeyi terk etmeleri için çaba harcamasını istedi. Türkiye de bu yönde adım atma sinyalleri verdi.
Sonra birden her şey değişti.
Muhalif gruplar, Halep kuşatmasını kırmak için saldırıya geçtiler ve operasyonda Türkiye'nin de fiili olarak yer aldığı iddia edildi. Rusya yine müdahil olmuyordu.
Türkiye, el Bab'a doğru ilerlerken YPG güçleri de Amerika ve Baas rejiminin desteğiyle aynı yere doğru ilerleyişe başladı.
YENİ DENKLEMDE KİMLER VAR?
Ortaya yeni bir denklem çıktı. Türkiye, YPG ve FETÖ'den dolayı Amerika'ya kızgındı ve Rusya'ya yaklaştı. Bu durum Körfez ülkeleri ile olan ilişkileri de olumsuz yönde etkileyebilirdi; ama Suudi'nin mevcut Amerikan siyasetinden rahatsız olması Körfez'in yekpare tavır almasına mani oldu. Esad, Türkiye-Rusya ittifakında suyunun ısındığını fark edince Amerika'ya yanaştı. İran, Türkiye'ye zeytin dalı uzatarak “Irak ile olan sorunlarda arabulucu” olabileceğini söyledi.
Yeni denklemde Türkiye-Rusya-İran birbirine yaklaşırken, Esad-PYD-Amerika da yeni bir ittifakın peşinde.
Suriye'de Türkiye'nin çabaları ile el Kaide unsurları ülke dışına çıkar ya da diğer grupların içinde eritilirse Esad'sız ve PYD'siz; ama Baas'ın ve muhalif unsurların yer alacağı yekpare bir Suriye için yeni hamleler söz konusu olabilir. Türkiye'nin PKK'ye karşı Suriye ve Irak'ta bir mücadeleye girme hazırlığı yaptığı bir dönemde Irak rejimiyle iyi ilişkiler geliştirmeye de ihtiyacı var. İran'ın bu konuda “aracı” olma teklifi aslında yeni ittifakın bir tür ilanı gibidir.
Siyasi hamleler açısından son derece başarılı adımlar atan Barzani'nin bu denklem karşısında alacağı tavır da son derece önemlidir. Siyasi rakiplerinin İran'ın etkisinde olması ve Kerkük gibi konularda Irak merkezi hükümeti ile yaşadığı sıkıntılar, Barzani'nin bu denklemde yerini beğenmemesi ve Türkiye'den uzaklaşmaya başlaması hesapları altüst edebilir.