Suriyeli Kürt alim Prof. Dr. Mustafa Müslim, ABD, Fransa ve İngiltere'nin Suriye'ye düzenlediği saldırı başta olmak üzere, ülkede devam eden iç savaş ve emperyalist ülkelerin Ortadoğu üzerindeki emelleriyle ilgili ile İLKHA’ya önemli açıklamalarda bulundu.
“Hafız Esed 50 yıl boyunca her türlü etnik zulmü Suriye halkına reva gördü”
Suriye'de 50 yıl boyunca Hafız Esed’in halka her türlü etnik zulmü reva gördüğünü belirten Müslim, "1970’li yıllarda Aleviler yönetimi ellerine aldıkları zaman orduda ve bütün devlet kademelerinde Sünni olan ne kadar asker ve bürokrat varsa hepsini görevden uzaklaştırdı. Onların da yerine Alevi ve Nusayri olanları koydular. Askeriyenin içinde bulunan Aleviler, kendilerinin dışında, kendi fikirlerinin dışında hiçbir fikre, düşünceye ve yaşam hakkına hayat tanımıyorlardı. Halk bir şeyler yapmak istediği zaman rüşvet vermek zorundaydı. Bu şekilde halkı zor durumda bıraktılar. Bir insan en ufak bir şey söylediği zaman güvenlik güçleri onları alıkoyar ve hiç kimsenin bilmediği bir yerlere götürüp onlara işkence yapar, bir daha akıbetleri ile ilgili hiçbir bilgi de elde edilemezdi. İşte bu şekilde 50 yıl geçti. Halk 50 yıl boyunca kinini içinde tuttu.” ifadelerini kullandı.
“Esed babasının zulmünü, baskısını devam ettirdi”
Hafız Esed öldükten sonra yerine oğlu Beşşar Esed’in geldiğini ve halkın ise ilk başlarda Esed’den çok umutlu olduğunu ifade eden Müslim, “Çünkü ‘Beşşar Esed, Londra'da eğitim görmüş bir göz doktoru ve askeriyenin içinden bir şahıs değildir.’ diyorlardı. Doğrusunu isterseniz ilk başlarda Beşşar Esed bazı reformlar yapmaya çalıştı. Ancak etrafında bulunan kişiler ise ensesinden tutup ‘Bunları yapamazsın. Eğer biz seni terk edersek ortada kalırsın.’ dediler. Esed de onların istediği gibi hareket etti. Babasının zulmünü, baskısını devam ettirdi.” ifadelerini kullandı.
Arap Baharına gelinen süreci de anlatan Müslim, “Arap baharı ilk başta Tunus ile başladı, daha sonra Libya ile devam etti. Suriye halkı da ‘Artık yeter, biz ne zamana kadar bu zulmün ve baskının altında kalacağız?’ dedi. Doğrusunu isterseniz de ilk başta halk böyle bir şeyin olmasını istemiyordu. Çünkü Suriye halkı barışçıl gösteriler ile protestolara başladı. Suriye'deki gösteriler hiç bir şekilde planlanmış bir şey değildi. Düşünsenize 6, 7, 8 ve 9’ncu sınıfa giden bu çocuklar okullarının duvarının üzerine ‘Ey doktor senin de sıran geldi.' yazdılar. Eğer rejim akıllıca hareket etseydi, böyle bir şey olmayacaktı. Yani birkaç çocuğun yazdığı bir yazı böyle bir şeye sebep olmayacaktı. Rejim bu küçücük çocukları yakaladı, işkence etti ve birçoğunu da hapsetti. Çocukların aileleri de yetkililerin yanına gidip çocuklarının akıbeti ile ilgili bilgi almak istediler ancak yetkililer ailelere ağza alınmayacak sözler sarf ettiler. Halk gördü ki bunlar asla konuşmaktan bir şey anlamayacak. Halka başka bir çare bırakmadılar.” şeklinde konuştu.
Müslim, ilk 6 ay boyunca Suriye halkının barışçıl gösterilerin dışında hiçbir şey yapmadığını belirterek, şunları söyledi:
“Bu şekilde haber yayıldı. Zaten bu zamanda bir şeyin gizli kalması da mümkün değildir. Eskiden 1980 yılında Hama’ya saldırdıkları zaman kimsenin haberi olmadı. Ancak bu zamanda böyle bir şeyin gizli kalması mümkün değil. Çünkü sosyal medya ağları vardı. Bütün Suriye halkı bu şekilde olaylardan haberdar oldu. Suriye'deki gösteriler de bu şekilde başladı. Dikkat edin ilk 6 ayda Suriye halkı barışçıl gösterilerin dışında hiçbir şey yapmadı. Suriye güçleri her zaman barışçıl gösteri yapanları öldürdü ve halk gösteri yaptığı zaman isteklerini barışçıl bir şekilde sıralıyordu. Halk, reformların yapılmasını zulümlerin ortadan kaldırılmasını ve haksızlıkların bir an önce bitirilmesini istiyordu. Yani halk Suriye'de sadece haklarını, özgürlüklerini istedi. Ancak rejim ne zaman bir gösteri olsa, hedef gözetmeksizin saldırı düzenliyor, kendi halkını katlediyordu. Rejim halka başka bir çare bırakmadı. Çünkü barışçıl bir şekilde gösteri yapan halk, her zaman öldürülüyordu. Bunun için de halk, düşünmeye başladı. İlk başta kendi aralarında konuşup göstericileri korumak için gençlere bazı silahlar almak istediler. Yani bunun tek sebebi halkı öldürmeye gelen polisleri, istihbaratçıları def etmek ve nefsi müdafaa etmekti. Yani 6 ay boyunca halk öldürüldü, zindanlara konuldu ama buna rağmen barışçıl gösteriler düzenledi. Başka çare bırakmadıkları için 6 ayın sonunda halk, zulme karşı silahlanmaya başladı.”
“Herkes kendi çıkarı için Suriye'deki olaylara müdahil olmaya başladı”
“Silah tüccarlarından silah alınarak devrim yapılamıyor” diyen Müslim, “İşte bu şekilde süreç devam etti. Askeriyenin içinde bulunan en alt rütbedeki askerler de akrabalarını öldürmek istemedikleri için ordudan ayrıldı. İşte bu şekilde ordudan ayrılmalar başlayıp Özgür Suriye Ordusu kurulmaya başlandı. Bu zamana kadar gelişen olaylar kendiliğinden gelişen olaylardı. Ancak bundan sonraki süreçte herkes Suriye'deki olaylara müdahil olmaya başladı ve herkes kendi çıkarları için Suriye'deki olaylara müdahale etti. Kimisi para kimisi de silah verdi. Bazıları da parasıyla bazı kesimleri satın almaya başladı, kendisi için çalışacak ve çatışacak gruplar oluşturdu.” diye konuştu.
“Suriye'nin dostu olduklarını söyleyenler kendi çıkarlarının peşinde”
7 yılın sonunda Suriye'de Beşşar Esed'in halk arasında hiçbir hükmü ve meşruiyetinin kalmadığını dile getiren Müslim, “Ancak onun ve onun etrafında birkaç kişinin kendi kendilerine yapmış olduğu, almış olduğu kararların dışında, buna bütün dünya da şahit, eğer Rusya'nın savaş uçakları Suriye semalarında olmasaydı, Suriye'de Beşşar Esed ve avenesi çoktan yerle bir olmuştu. Şu an Suriye devrimcileri şunu iyi biliyorlar; Beşşar Esed'in hiçbir hükmü kalmamıştır. Esed’de bir kukladır. Onun elinde hiçbir hüküm ve hiçbir şey yoktur. Doğru, büyük devletler birbirleriyle çatışmaktan imtina ediyor. Amerika İran’a karşı bazı kararlar alıyor. Ancak Amerika'nın, Birleşmiş Milletlerde Suriye'ye karşı aldığı bütün kararlar Rusya tarafından veto ediliyor. Dikkat edin büyük devletler Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi devletler sözde Suriye'nin dostu olduklarını söylüyorlar. Ancak aslında onlar kendi çıkarlarının peşindedir.” diye konuştu.
Emperyalist ülkelerin Ortadoğu üzerindeki emellerinin bedelini mazlum halkların ödediğini, olanların ise mazlum halka olduğunu belirten Müslim, “Avrupa ülkeleri ve Batı birlikte hareket ediyor. Onlar birbirlerinin hatırlarını kıramıyorlar. Ancak ortada ezilenler ve zulüm görenler mazlum Suriye halkıdır. Olan halka oluyor.” dedi.
“Suriye'de değişecek bir güç dengesi israili korkutuyor”
Yahudi ve Hristiyanların asla Müslümanların dostu olmadığını ve bunun da Kur’an-ı Kerim’de ayet ile sabit olduğunu anımsatan Müslim, şu tavsiyelerde bulundu:
“Müslümanların şunu çok iyi bilmeleri lazım. Her ne kadar bu büyük devletler sözleriyle ‘Biz sizin dostunuzuz.’ deseler de onların içlerinde İslam'a karşı kin ve nefret vardır. Onlar asla İslam'ın dostu olmadılar, olmayacaklardır. Bizler bir şey yapmak istediğimiz zaman öncelikle düşmanımızı çok iyi tanımamız lazım. Eğer Suriye devrimi düşünerek, tasarlanarak yapılmış bir devrim girişimi olsaydı bütün Arap diktatörleri gittikten sonra Müslümanların güçleri bir olduktan sonra bu gösterilerin başlaması gerekiyordu. Suriye'de önemli bir Yahudi varlığı var. Çünkü Yahudiler dünya siyasetini ve ekonomisine yön veriyor. Dünyadaki en önemli basın, yayın organları Yahudilerin kontrolü altındadır. Yahudiler büyük devletlere tahakküm ediyor. Onlar asla Yahudi ve israillileri kırmazlar. Bundan dolayı Suriye'de değişecek bir güç dengesi israili çok korkutuyor. Suriye devriminde halk camilerden çıktığı zaman ‘Allah-u Ekber’ diyerek tekbir getiriyordu. Bundan dolayı da israilliler onlardan çok korkuyordu. Onlar biliyorlardı ki Müslümanlar Suriye'yi aldıkları zaman onların bu topraklar üzerinde hiçbir gücü kalmayacaktır. İşte bundan dolayı Suriye halkı kendi ve düşmanının gücünü bilmeden toy duygularla hareket ettiklerinden dolayı bu duruma geldi.”
“Müslümanların kendi güç ve kuvvetlerini bilip ona göre hareket etmeleri gerekiyor”
Müslim, Müslümanların kendi güç ve kuvvetlerini bilip ona göre hareket etmeleri gerektiğinin altını çizerek, “Çünkü Suriye'de yıllardır böyle bir şey olmamıştı. Suriye tarihinde Suriye'ye hükmeden kâfir yöneticiler hiçbir zaman sabahtan akşama kadar savaş uçaklarıyla kendi şehirlerini bombalamamıştı. Tarihin hiçbir yerinde görülmemiştir, bir devletin yöneticisinin kendi halkının üzerine sabahtan akşama kadar savaş uçaklarıyla bomba yağdırdığı. Humus'u, Halep’i, Dera’yı bombaladılar. Suriye'de sağlam hiçbir şehir bırakmadılar. Bazı şehirler yüzde 100, bazı şehirler yüzde 50 bazıları da yüzde seksen oranında yerle bir edildi. Hiç kimse tarihte böyle bir barbarlık görmemiştir. İşte bundan dolayı bizim iç ve dış siyaseti iyi bilmemiz, ders ve ibretler almamız gerekiyor. Bundan sonra bir şey olacaksa Müslümanların kendi güç ve kuvvetlerini bilip ona göre hareket etmeleri gerekiyor. Yani geri durmak ve ertelemek ayıp bir şey değildir. Eğer gücünüz yoksa bir, beş veya 10 yıl ertelemeniz sizin için daha iyi olacaksa bunu yapabilmeniz gerekiyor. Yahudi tarihine baktığımız zaman ise Şam diyarında ne olmuşsa her zaman onların parmağı içinde olmuştur. Şunu unutmamamız gerekiyor; Suriye'de Müslümanlar bir şey yapmaya kalkışacakları zaman Yahudiler ve Hristiyanlar, Amerika, Rusya ve israil asla ve asla buna razı olmayacaklardır. İşte bundan dolayı insanların ders almaları, acele etmemeleri gerekiyor. Şunu unutmamamız gerekiyor; yaptığımız şeye Allah-u Teala razı mıdır, O’nun rızasına uygun mudur, Müslümanların bundan zararı var mıdır, Müslümanlar için iyi midir, kötü müdür? Biz bütün bunları hesaplayıp o şekilde hareket etmemiz gerekiyor.” tavsiyesinde bulundu.
“Askeri anlamda Türkiye'nin yanlışları oldu”
Türkiye’nin Suriye politikasını da değerlendiren Müslim, “Türkiye Suriye'de iyi şeyler yaptı. Ancak tasvip etmediğimiz şeyler de yaptı. Çünkü gösterilerden önce Türkiye'nin Suriye hükümetiyle ilişkileri çok iyi durumdaydı. Ancak Suriye'de gösteriler başladıktan sonra Türkiye safını tam olarak belirlemedi. Evet, Beşşar Esed’in halkına zulüm etmemesi gerektiğini söylüyordu. İlk baştaki açıklamaları pasifti ve daha sonra Türkiye Beşşar Esed'in şehirleri bombaladığını ve halkına kan kustuğunu gördükten sonra safını tam olarak belirledi. Türkiyeli yetkililer daha sert açıklamalar yaptı. O zaman Türkiye'nin askeri olarak bir şeyler yapması gerekiyordu. Çünkü o bir fırsattı. Bu zamanda böyle bir şey vardı. Bir adım attıktan sonra hiç kimse sizi oradan bir daha çıkartamaz. O zamanlar ortada Rusya ve İran yoktu. O zaman Türkiye kararsızdı. Bazen ‘Yardım edeceğiz.’ bazen ‘Suriye'nin iç meselesidir, bizi alakadar etmez.’ deyip açık bir şekilde safını belli etmiyordu. Türkiye ‘Ya kendini düzeltirsin ya da ben gelip müdahale ederim.’ Deseydi belki böyle olmazdı. Çünkü Suriye'de oluşacak bir iç savaşta milyonların Türkiye'ye geleceğini biliyordu ve böyle bir hakkı da vardı. Çünkü Suriye'de her ne olursa olsun Türkiye'de tesiri görülecekti. Ancak Türkiye o fırsatı değerlendiremedi. Bütün devletler Suriye’ye girdikten sonra Türkiye yeni yeni bazı gruplara maddi yardım sağladı. Bu yeterli değildi. Türkiye insani olarak Suriye halkına iyilik yaptı, kapılarını açtı. Dört milyona yakın Suriyeliyi barındırdı. Ancak bana göre askeri anlamda Türkiye'nin yanlışlıkları vardı. Eğer Türkiye başından beri bir şeyler yapmış olsaydı, bugün oluşan olaylar olmayacaktı.” dedi.
Müslim, “Suriye'de ne Beşşar Esed döneminde ne de Hafız Esed döneminde halk açısından çok da fark eden bir şey olmadı. Çünkü rejimin yanında hiçbir hukuk, kanun yoktu. Onlar insanları kendi hegemonyası altına almak için her türlü yolla başvuruyorlardı. Hafız Esed döneminde bir suçlu kaçtığı zaman onlar suçlunun annesini, eşini veya kız kardeşini kaçırıp mahkûma mesaj gönderiyordu ya gelip teslim olursun ya da eşine, annene ve bacına her türlü işkenceyi ve akla hayale gelmeyecek şeylerin yapılacağını belirtiyorlardı. Genelde tüm Müslümanlar özelde Suriye halkı namuslarına çok düşkündür. Çünkü Müslümanların yanında en önemlisi din, ikincisi ise namus kavramıdır. Birçok kişi gelip teslim oluyordu. Sadece kız çocuklarının ve eşlerinin serbest bırakılmasını istiyorlardı. Suriye'de savaşın başladığı ilk dönemlerde bu rejimin askerleri halkın arasına girip eşlerini soruyorlardı. Kimi ailelerin erkekleri rejime karşı cihada gitmişti. Rejim askerleri onların ailelerini alıp her türlü işkence, tecavüz ve ahlaksızlığı yapıyordu. Bu rejimde hiçbir ahlak kuralı yoktu. Müslüman bile olmasanız uluslararası kurallar ve ahlak vardır. Yani bu insanların hakları, cezaevi hakkı ve yaşam hakkı vardır, insanın her hakkı mevcuttur. Ama bunların yanında hukuk, insaniyet namına hiçbir şey yoktu. Yani akla hayale gelmeyecek her türlü işkence ve haksızlığı yaptılar. İşte bundan dolayı şu an binlerce insan kayıp ve akıbetlerinden bilgi alınamıyor. Şu an Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre isimleriyle kaydı bulunan en az 6 bin kişi kayıptır, akıbetleri ile ilgili hiçbir bilgi alınamıyor. Tutukladıkları insanlara işkence edip öldürdükten sonra toplu mezarlar kazıp gömüyorlardı. Şu anda hiç kimse Suriye'de tam olarak kaç kişinin kayıp, kaç kişinin zindanlarda, kaç kişinin öldürüldüğü, kaç kişinin kaçırıldığı ile ilgili kesin bir bilgiye sahip değildir.” diye belirtti.
İslam coğrafyasında Müslümanların yaşadıkları zulümlere de değinen Müslim, İslam dünyasının ve Müslümanların hakkını savunan bir lider olmadığı için bugün İslam ümmetinin bu duruma düştüğünü belirterek, Müslümanların bu durumdan kurtulması için vahdeti oluşturması, güçlü olmaları ve söz sahibi olmaları gerektiğini ifade etti.
İLKHA