İnsanı yanılgıya düşüren en büyük etkenlerden biri de meseleleri yanlış okumak, olaylara ferasetli bakamamaktır. İlk düğmeyi yanlış iliklediğiniz zaman sonraki tüm düğmeleri de yanlış iliklemiş olursunuz. Olayları doğru okumamanın birçok nedeni var. Hırs, enaniyet, kibir, taassup, başkasının aklıyla hareket etmek, yüzeysel bakış, kin ve daha birçok neden…
Suriye olayları ülkemizde doğru okunmayan meselelerin başında geliyor. Ne yazık ki Suriye meselesini HÜDA PAR dışında doğru okuyan kimse çıkmadı. Ülkemizdeki birçok grup Suriye iç savaşı patlak verdiği zaman büyük bir heyecana kapıldılar. Mevcut hükümetin de yanlış yönlendirmesiyle Suriye'de bir İslam devriminin yaşandığını sandılar. Cihat naraları ortalığı inletti. Bu atmosferden etkilenen birçok samimi, ihlâslı genç Suriye'ye savaşmaya gitti. Ve ne yazık ki İŞİD gibi örgütlere yem oldu.
Savaşın birkaç hafta süreceğini, Suriye'de bir İslam devletinin kurulacağını sananlar bugün büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. İkinci Dünya Savaşından beri hiçbir ülke bu kadar korkunç bir yıkımla karşılaşmamıştı. Suriye resmen harabe bir ülke… Halkının yarısı evini, barkını bırakıp komşu ülkelere sığındı. O kadar yoğun bir göç yaşandı ki onları barındıran ülkeler bile büyük bir kaos ve sıkıntı yaşıyor.
Yine Suriye iç savaşı sınırımızda bir PKK devletinin kurulma tehlikesini beraberinde getirdi. Bugün bölgemizde, Türkiye Kürdistan'ında yaşanan kaos ve çatışmaların en büyük etkenlerinden biri de PYD'nin varlığıdır. PYD ve PKK Suriye Kürdistan'ını bir cepheye dönüştürdü. Oraya gidip eğitim alan binlerce genç silahlı bir şekilde bu tarafa geçip bölgemizdeki şiddet ortamına katkı sağlıyor.
HÜDA PAR'ın sesine kulak verilseydi bugün bunlar yaşanmayabilirdi. Suriye'deki savaş bu kadar uzamayabilir, halklar bu kadar mağdur olmayabilir, en azından ülkemiz Suriyeleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmayabilirdi.
HÜDA PAR ilk günden beri Suriye iç savaşının emperyalist Batı tarafından Müslüman ülke ve halklara dayatılan bir fitne savaşı olduğunu, bu savaşın kazananının sadece Haçlılar olacağını, bunun İslam ülkelerini bölüp parçalamaya yönelik şeytani bir proje olduğunu söyledi. Suriye'de silah ve çatışmanın kaos ve acıları artırmaktan başka işe yaramayacağını, tüm tarafların bir araya gelip diyalog ve barışla sorunu halletmeleri gerektiğini ısrarla vurgulayan HÜDA PAR Batılı ülkelere güvenin sonunun hüsran olduğunu da ifade etti. Ama ne yazık ki kibirli yönetim birçok konuda olduğu gibi Suriye konusunda da HÜDA PAR'ı duymazdan geldi.
Bugün Batılı kâfirler; Amerika, Rusya, israil ve Avrupa, Suriye'nin üçe bölünmesi gerektiğinden bahsediyorlar. Irak zaten fiili olarak iki üç parçaya bölünmüş. Irak ve Suriye'yi parçalayanlar yarın Türkiye, İran, Lübnan ve diğer İslam ülkelerini bölmek için kolları sıvayacaklar. Birbirlerine düşman kesilmiş Müslümanlar o zaman bu şeytani ittifak karşısında kendilerini nasıl koruyacaklar? Kokuşmuş, vahşi uygarlıklarının ömrünü uzatmanın yolunun Müslümanların esaret ve zayıflığından geçtiğini bilen bu çağdaş barbarlara, birbirimizi boğazlayarak mı karşı duracağız?
Bu korkunç plan ve fitnenin farkında olan HÜDA PAR camiasının Müslümanları, İslam mezheplerini, Müslüman ülkeleri, İslami hareketleri birlik ve beraberliğe çağırmasını hala sindiremeyenler var aramızda ne yazık ki! israil'i, Amerika'yı ve diğer şeytani güçleri bırakıp Müslüman kardeşlerimize saldırmamızı istiyorlar bizden. Bir taraf İran'a, Hizbullah'a ve Şii kardeşlerimize küfretmemizi; diğer taraf ise hükümeti ve hükümete yakın İslami kesimleri hedef tahtasına koymamızı istiyor.
israil'i unuttuk artık. Amerika sanki barış havarisi gibi yansıtılıyor biz Müslümanların gazete ve televizyonlarında. Bizi yok etmek isteyen, başımıza gelen bu korkunç musibetin müsebbibi olan, onlarca İslam ülkesini hala işgal altında tutan, kendilerine bağlı uşaklarının yardımıyla Müslüman halklara kan kusturan barbar Batı birinci tehlike olmaktan çıktı. Birinci tehlike bağnaz Şiilere göre Sünni kardeşleri, bağnaz Sünnilere göre de Şii kardeşleri oldu.
Müslüman'dan başka Müslüman'a dost olmadığını, Amerika ve Rusya'nın Müslümanları sömürmekten başka dertlerinin bulunmadığını anladığımız zaman… İran'ın Türkiye'ye, Türkiye'nin İran'a muhtaç olduğunu, kurtuluşun Şii-Sünni kardeşliğinden geçtiğini anladığımız zaman… Tüm Müslümanların vahdet ve uhuvvetiyle ancak kara talihimizi değiştirebileceğimizi, Mustazaflığın kaderimiz olmadığını, vahdetle özgür günlere kavuşabileceğimizi anladığımız zaman… Evet, işte o zaman bahar bize merhaba diyecek, bu mazlum ümmetin yüreğine diriltici meltemiyle umut dolduracak.