Emperyalizm, 1916'nın yüzüncü yıl dönümünde Ortadoğu denilen İslam coğrafyasını yeniden dizayn etmek istiyor.
Yeni bir dünya kuruluyor, haritalar değiş(tiril)iyor. Siyonist israil'in güvenliği başta olmak üzere petrol ve su kaynaklarının güvenliği Batı tarafından sağlama alınmak isteniyor.
Batı'nın sinsice Kürt koridoru dediği şey de esasen enerji koridoru demek.
Suruç'taki son saldırıda asıl olarak bu fotoğrafa odaklanmak lazım.
Türkiye'nin bu emperyalist projelerin açık hedefi haline gelmesinde başat sorumlu sistemin bizatihi kendisidir.
Sistem halkın dinini ve bir ırkın da dilini yasaklayarak ve hala da bunda direterek hem ırk hem de din karakterli ayaklanmalara kapı aralamıştır.
Bu açıdan sistemin, kendisinden kaynaklı bu tür sıkıntılardan şikayet etme hakkı yoktur.
Hükümet ise sistemin halka dayattığı bu iki zulme son vermek yerine sistemle anlaşmayı ve sistemin izin verdiği ölçüde bazı lokal ve pansuman tedavileri uygulamayı tercih etti.
En kötüsü de bazı temel hakları silahlı örgütle pazarlık konusu yaparak hem silahlı örgüte meşruiyet kazandırdı hem de bir halkın dini ve dili üzerindeki yasak ve baskıların devam etmesine göz yumdu.
Bu açıdan hükümetin de bu arızalardan kaynaklı saldırı ve tepkilerden şikâyet etme hakkı yoktur.
Hükümetin halkın beklentileri doğultusunda uygulaması gereken ilkeli siyaset yerine Batı pragmatizmini esas alan ilkesiz ve çıkarcı bir politikayı benimsemesi, tam anlamıyla sistemin bir parçası haline geldiğini göstermektedir.
Suriye meselesinde beraber hareket ettiği ve adına “Suriye'nin dostları” denilen koalisyon şu an Türkiye'yi karıştırmak için elinden geleni yapmaktadır.
Türkiye bir taraftan Suriye sahasında Esat'la ve Esat'la anlaşmalı olan Pyd ile mücadele eden islami grupları desteklerken diğer taraftan Pyd'nin nefes almasını sağlayan Kobani'ye yönelik koridor açmaktadır.
Hdp'yi güçlendiren ve ona barajı aşırtan hükümet, Pkk'nin silahı bırakacağı üzerine hesaplar yaptı.
Sonuç ortada: Pkk silahı bırakmadığı gibi Hdp de Ak Parti'yi hükümetten düşürecek kadar güçlendi.
“Aleyhinize dahi olsa hakkı ayakta tutan şahitler olun” anlayışından uzak, partisel, grupsal çıkarlar ya da devlet çıkarı gibi müphem kavramların arkasına saklanarak politika yapmanın feci sonuçları ile karşı karşıyayız.
Suruç saldırısına bu gözle bakmak gerekiyor.
Bu saldırının Suriye-Türkiye sınırında yoğun olarak bulunan Abd istihbarat örgütlerinin bilgisi dışında yapıldığını söylemek safdillik olacaktır.
Celladınız olduğunu açık olarak bildiğiniz bir güçle anlaşma yapmak çaresizlik içindeki zilletin ta kendisi olsa gerektir.
Çözüm sürecinde HÜDA PAR olarak bütün uyarılarımıza rağmen hükümetin Pkk'yi ve Hdp'yi tek muhatap kabul etmesi ve Suriye meselesinde yanlış adımlar atması bu tür sonuçların meydana gelmesindeki en önemli etkenlerdir.
Üzücü olan taraf bunlardan hala ders alınmamış olması.
Böyle olursa bizleri çok daha zor günlerin beklediğini söylemek mümkün.
HÜDA PAR olarak hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan olaylar karşısındaki ilkeli tavrımızı ısrarla sürdüreceğiz inşaallah.
Bombalama eylemleriyle suçlu suçsuz ayrımı yapmadan toplu halde insan öldürmeyi kimden gelirse gelsin kabul edilemez buluyor ve şiddetle kınıyoruz.
Ayrıca bu kan ve cesetler üzerinden siyasi rant devşirmek, bu tür vahim olayları muhaliflerini sindirme aracına dönüştürmek de katliamın kendisi kadar mel'undur.
Son olarak, Suruç saldırısını bahane ederek bunu muhaliflerini sindirme aracına dönüştüren ve bundan ikinci bir 6-8 Ekim çıkarma gayretindeki zihniyeti de, bombacı ve katliamcı zihniyetin ta kendisi olarak gördüğümüzü özellikle ifade etmek isteriz.