İran ile Suudi Arabistan arasında son günlerde tırmanan gerginlik dünya gündemine hemen oturdu. Doğrusu bu tür gündemler dünya emperyalizminin işine gelir, hoşuna gider . Amerika, bu olayı uzaktan sinsice seyrederken, mezhep savaşından kaygı duyduğunu ifade etmeyi de ihmal etmiyor. ABD, bu iki devlet arasındaki gerginliğin temelde bir mezhep anlaşmazlığı olmadığını pekala biliyor. Büyük şeytan, bir yandan kendisinin bu gerginlikteki rolünü gizlemek isterken, diğer yandan bilinçaltında gizlediği bir bölgesel mezhep kavgasını îma etmeye çalışıyor. Tutuşturmak istediği mezhep yangınına benzin taşıma kastıyla ‘aman mezhep savaşı olmasın ha!' şeklinde nasihat ve uyarı rolleriyle de suret-i hak'tan görünmek için çaba harcıyor.
Rusya ise hemen öne atıldı. Arabulucu olabileceğini söyledi. Bak sen şu arabulucuya! Suriye'de, Ukrayna'da, Kırım ve Kafkasya'da işlediği cinayetlerini unutturmak istiyor Rus ayısı. Arabuluculuk isteğinin kabul görmesi halinde Suriye'de işlediği vahşetinin unutulacağı ve bölgedeki nüfuzunun güçleneceği hesaplarını yapıyor. Ancak bu hesabın tutma şansı hiç yok gibi.
israil her zamankisi gibi ellerini ovuşturuyor. Çünkü bölgedeki her gerginliğin kendi işine yaradığını çok iyi biliyor. Bu kör kavganın alevlenmesi durumunda, Filistin meselesi kim bilir kaç yıl daha hatırlanmayacak. Siyonistler her gün sessiz sedasız bir şekilde Filistinlileri katletmeye ve işgallerini tahkim etmeye rahatça devam ediyorlar. Suudi'nin diğer Arapları da yanına alarak bir çılgınlık yapacağı rüyaları gören siyonistlerin, bir mezhep savaşı çıkarmak için ellerinde bulunan her imkânı devreye koyacaklarından şüphe etmiyoruz.
Irak ve Suriye sahasında emperyalizmin mezhep kılıflı olarak icat ettiği savaşın, Müslümanları getirdiği nokta gerçekten çok vahim ve ürkütücüdür. ‘Bir Şii öldüren on Yahudi öldürmüş gibi sevap almıştır' noktasına gelinmiş olması siyonistlere tarif edilmez bir keyif yaşatıyor. Artık Suudi şefleri bu saatten sonra israil'e daha bir yaklaşacaklardır. Çünkü ‘düşmanımın düşmanı dostumdur' saçma mantığı işliyor. Suudi şefleri ABD'ye giden yolun Telaviv'den geçtiğini de çok iyi biliyorlar.
Suudi'nin İran ile olan kavgası eskiye dayanıyor. 1979 İran İslam Devrimi'nden bu yana her iki ülke arasındaki ilişkiler hep gergin halde devam etti. Suudiler sekiz yıl süren İran-Irak savaşında Saddam'ın en büyük destekçisi olmuşlardı. İran'ın Şiiliği yaymak istediği propagandasını ilk dillendirenler de Suudilerdi. Suud hanedanı bu propaganda için milyarlarca dolar para harcıyor. Uydudan sürekli yayın yapan onlarca TV kanalı, sabahtan akşama kadar Şiilik ve İran aleyhtarlığı yapıyor. Hiç unutmam, bu kanalların birinde program sunucusu şöyle diyordu: ‘Bu sapık İran'lılar Kabe'yi yıkmak ve onun yerine Humeyni'nin heykelini dikmenin peşindeler'.
Tekfirci zihniyete sahip yapılanmaların beslendiği kültürel zemin de, Suudi Arabistan yönetiminin marifetiyle kendi okullarında öğretimi yapılan ve diğer İslam ülkelerine de değişik yollardan yayılmasına çalışılan sakat anlayıştır.
Suudiler, ABD'nin Irak'ı işgal edip Saddam Hüseyin'i devirmesine en büyük desteği sağladılar. Ancak, Amerikalıların Irak'tan ayrılırken geride bıraktıkları siyasal tablo Suudileri kızdırdı. Çünkü Irak, Şii çoğunluğun hakim olduğu bir ülke haline gelmiş ve İran'ın denetimine girmişti .
Arap Baharıyla beraber Suriye'de başlayan olayları fırsat bilen Suudi hanedanı, Suriye'yi İran'ın denetiminden çıkarmak için muhalefeti silahlandırdı ve Suriye iç savaşını başlattı. Şayet Suriye rejimi, İran ile dost ve müttefik olmayı sürdürmeseydi Suudiler onu yıkmak için uğraşırlar mıydı?
Suriye muhalefetini silahlandırarak iç savaş çıkaran ve yüzbinlerce Müslümanın kanının akmasına sebebiyet veren Suudiler, bir şey elde edemeyince bu defa Yemen'e saldırdılar . Yemen'de de istediğini alamayan Suudi şefleri bu defa İran'ı savaşa çekmek için provakasyonlar yapıyorlar. Suudilerin kötü bir şekilde tutuldukları bu İranofobia hastalığı bölge için en büyük tehlikeyi oluşturmaktadır.
Ve son olarak İran'ın ABD ile imzaladığı nükleer anlaşma Suudi yöneticilerini çileden çıkardı. Kuma kıskançlığından daha beter bir duruma düşen Suudi yönetimi, idam etiği Şii Ayetullah Nimr ile İran'ı doğrudan savaşa çekmeyi deniyor. İran'ın güçlü diplomasisinin bu tür tuzaklara düşmeyeceği biliniyorsa da durum pek iyi gözükmüyor.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Evet İran'ın resmi mezhebi Şia. Ülkesindeki Müslüman halkın çoğu da bu mezhepten. Peki Suud'un mezhebi nedir? Sünnilik mi? Buna samimi olarak ‘evet' diyebilecek akıllı ve vicdanlı birinin olacağını düşünmüyorum. Şimdiye kadar ‘Vahhabilik' deyip Suud'u yerden yere vuranlar neredeler? Hac esnasında kıldıkları namazları bile Türkiye'ye dönünce kaza edenlere ne oldu? Osmanlıya karşı en büyük isyanı başlatmış bir hanedan, tasavufu şirk, ehlini müşrik sayıp tekfir eden bir zihniyet, kabir ziyaretlerini bile neredeyse yasaklayan bu dar ve katı anlayışın adı ne zamandan beri Sünnilik oldu, sahi neresi Sünni bunların?
İşin özü Suud rejimi ile İran yönetimi arasındaki çekişmeler mezhep patentli olsa da, bu kavganın asıl dayandığı sebep, ‘kutsal ülke çıkarları' ve haçlı entrikalarının ümmeti birbirine düşürme tuzağı olan ‘bölgesel güç hegemonyası' yarışıdır.
Herkesin aklını başına alması ve şeytanın bu oyununa düşmemek için dikkat etmesi gerekir. Allah korusun, başlayacak bir savaşın nerede duracağını kimse kestiremez.