Amerika ve israil'in yönlendirmesi ile Katar etrafında örülmek istenen duvar yıkılmak üzeredir. Suudi Arabistan'ın başını çektiği devletlerin başlatmış olduğu fırtına yavaşlamaya başladı. Özellikle Katar kuşatmasına karşı, İran ve Türkiye'nin ortaya koymuş olduğu ilkeli duruş, bu süreci önemli ölçüde sekteye uğrattı. ABD, yeni bir konsept ile Arap devletlerine görev taksimi yaptı. Korku sopası ve sanal tehdit ile bu devletleri avuçları arasına aldı. Bu devletler de Amerika'nın da belki beklediğinden daha büyük bir telaşla, "kraldan fazla kralcı kesilen kralın soytarısı" edasıyla, saman alevi gibi ortalığı birbirine kattılar. Özellikle Suudi Arabistan, hem ABD'nin yeni konseptinin baş aktörü rolünü kapma ve hem de şartlar daha da olgunlaşırsa Katar'ı işgal etmeyi bile düşünüyordu. Özellikle Katar'ın elindeki sıvılaştırılmış gazın Suudi Arabistan'ın eline geçmesi, Suudi'ye büyük bir stratejik üstünlük ve mali kaynak sağlayacaktı.
ABD de sıvılaştırılmış gaz alanındaki üstünlüğü ele geçirip Suudi Arabistan üzerinden belki de bu alanda dünya üzerinde bu piyasanın en güçlü aktörü olacaktı. Başta Hamas ve İhvan olmak üzere, İslami hareketlerin finans ve siyasal kaynaklarının kurutulması noktasında büyük bir start verilmiş olacaktı. Buna benzer kamuoyuna yansıyan ve yansımayan birçok plan ve hamleler bu süreç üzerinden yürütülecekti. Ama Türkiye'nin direnç göstermesi, adeta domino taşı etkisi yaptı. Katar ile hızlı bir şekilde hesaplaşma içerisine girenler, karşı cephenin günden güne güçlenmesi ve bu cephede yer alan ülkeleri görünce, hayal kırıklığına uğradılar.
Öyle görünüyor ki, süreç tersine dönecek ve yavaş yavaş karşı taraf da makul bir noktaya gelmek zorunda kalacaktır. Aslında ABD; Arabistan, Mısır ve Körfez ülkelerini kullanarak Katar'ı avuçları içerisine almak ve kendisine mecbur etmek istemekteydi. Ama başta Türkiye olmak üzere, bazı ülkelerine yapmış olduğu farklı hamleler, en azından şimdilik ABD'nin bu hamlesini boşa çıkardı. ABD, Katar'da darbe ile iktidarı devirmeden veya Katar'ın işgalinden, Katar'ı avuçlarına alıp borçlarının büyük bir kısmımı Katar'ın kaynakları ile kapatmaya varıncaya kadar bir dizi planı var gibi görünmektedir. Şimdilik rüzgâr yavaş yavaş Katar'dan yana esmektedir. Sürecin tamamının nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek. Ramazan bitmeden bu krizin sonlanması konusunda Türkiye diplomatik kanalları kullanıp süreçte inisiyatifi ele geçirmeye çalışmaktadır.
Suudi Arabistan ise başarısızlığa uğramanın verdiği telaş ve panik ile her geçen gün daha da çirkinleşmektedir. Yusuf El Karadavi'nin terörist ilan edilmesi ve kitaplarının yasaklanması gibi bir dizi garabete imza atmaktadır. Ve görünen o ki Suudi Arabistan'ın bu çirkin adımları devam edecektir.
Karşı cephede Türkiye, İran, Pakistan gibi ülkelerin olması ve Fas gibi ülkelerin bu bloka destek vermesi; hatırı sayılır bazı ülkelerin tarafsız kalması, Suudi Arabistan'ın ümitlerini suya düşürdü.
Bu süreçte dikkatimizi çeken şudur:
Saman alevi ve velvele politikasına teslim olmayıp onurlu bir direniş ortaya koyan Türkiye, bu süreçte bir kırılmaya sebep verdi. Bu da bir ülkenin, teslimiyeti dayatan küresel güçlere karşı onurlu bir duruş ortaya koymasının ne kadar kıymetli olduğunu göstermiştir. Teslimiyet de onurlu bir direniş de dalga dalga büyümekte ve tarihi süreçlerin mihveri durumuna gelmektedir. O halde "emperyalizme ve küresel ittifaka karşı gelinmez, bu ittifaka karşı durmak, akıntıya karşı kürek çekmek gibidir", fikrinin yanlışlığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Küresel şer koalisyonu ve onun yerli iş birlikçilerine karşı sadece Katar meselesinde değil, her konuda erdemli bir ittifak, siyaset ve stratejinin oluşması en temel arzumuzdur. Allah Azze ve Celle, İslam ümmetini izzetli bir politika ve strateji etrafında bir araya getirsin.