İnsanın farklı fikirlere tahammül edebilmesi erdemdendir. Ben de herkes gibi farklı bakışlara ve görüşlere tahamüllü olduğumu düşünürüm. Ancak öyleleri var ki gerçekten insanın tahammül sınırlarını allak bullak ederler. Asla tahammül edemediğim tiplerden bahsedeceğim bu yazımda.
Bunları nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum. TEORİK MÜSLÜMANLAR mı desem. Bunlar, söyleyecek sözü çok, ancak yapacak işi olmayan tipler. Kendileri hiçbir iş yapmadıklarından hata yapma şansları asla olmaz, fiilleri itibariyle masumdurlar (!)Açıkça her hangi bir camiaya mensubiyetlerini söylemezler. Bu haliyle cemaat, parti dernek vb. STK'ların muhtemel hatalarının kendilerine yöneltilmesinden korunmuş olurlar.
Hiç bir camiaya mensup olmadıkları için her camiayı eleştirirler, öyle ki en ufak bir hatalarını affetmez yerden yere vururlar. Bunu yaparken en çok da İslami camialara/partilere saldırırlar. Sözde “adil” olmak adına “öz eleştiri” yapma adına hareket ettiklerini söylerler. Aslında yaptıkları Öz eleştiri falan değildir. Zira bu çokbilmişler “eleştiri” ile “öz eleştiri”yi de birbirinden ayıramazlar. Öz eleştiri kişinin kendisini ve ya kendisinin de içinde olduğu kitleyi eleştirmesidir. Bunlar asla kendilerini eleştirmez ve eleştirilmeye de tahammül göstermezler.
Söz gelimi yanlış yapan bir Müslümanı Yezidlik, Firuvunluk, Nemrutlukla itham etmekten çekinmezler. Ama aynı adil! Duruşlarını cani, katil, zılgıtlar eşliğinde diri diri adam yakanlara karşı gösteremezler. Çok daha yumuşak, naif, nazik kelimelerle sadece bu eylemleri benimsemediklerini cılız bir sesle ifade ederler. Bunu yapmaları biraz da hırpalamaya çalıştıkları Müslümanlara inandırıcı görünmek içindir. Mesela Kürdistan coğrafyasında Lutiliğin açıkça savunulması, Kur'an-ı Kerimlerin çiğnenmesi ve yakılmasını hiç görmezler. Gözlerine sokulduğunda da ancak “tasvip etmiyoruz” demekle yetinirler.
Eleştiri gibi göstermeye çalıştıkları saldırı yazılarına Merhum Alia İzzet Begoviç, Ali Şeriati, Atasoy Müftüoğlu, İsmet Özel vb. kişilerden özenle seçilmiş alıntılar yaparlar. Yani ki biz bunları okuyoruz, oysa siz kitap okumuyorsunuz, cahilsiniz havaları.. Bağımsız ! adil! düşünür! tafraları.
Bunların katıldıkları sosyal/siyasal etkinlikler ancak piknikler, konferanslar ve akredite toplantılardır. Mesela sendikal faaliyetler gibi.
En katlanılmaz halleri Müslümanlara saldırdıktan sonra kâfirlerin alkışları karşısındaki böbürlenmeleridir. İslam düşmanları bunları sürekli izler her Müslümanlara saldırılarından sonra onları referans gösterip kendileri de aziz İslam'a saldırırlar. Zaman zaman bu eblehlere, yazılarından alıntılar yapmak ya da onlara methiyeler yazmak suretiyle gaz verirler. Hele bir de zalimlerin televizyonlarına çıkıp “mazlum edebiyatı” yapmaları yok mu, Müslümanların içindeki zenginleri göstererek sanki bütün Müslümanlar ya “Karun” ya da “Karun destekçisi” gibi gösterirken konuştuğu TV patronunun nasıl bir Karun olduğunu aklından dahi geçirmezler.
Gâvur yardakçısı bu tipler paçayı kaptırdıktan sonra kurtulmaları da mümkün değildir. Zira sürekli gâvurların takibi altındadırlar, belli aralıklarla Müslümanlara saldırmak için bir şeyler bulmak zorundadırlar. Bunlardan birine sormuşlar: “neden Müslümanlara saldırıp gâvurlara yağ çekiyorsun?” cevaben “Müslümanlar, Allah'tan(cc) korkar, bana zarar vermezler ama bu imansızlar acımasızdır, ne yapacakları belli olmaz.”
Hâsılı bunların en belirgin vasıfları korkak olmaları, tuzu kuru ve rahatlarına düşkün olmalarıdır. Müslümanların menfaatlerine uygun icraatlar yaparak dikkat çekip takdirlerini kazanamıyorlar. Ancak bir şekilde dikkat çekmek ve ünlü olmak arzularını bastırmak için bu kirli yollara düşüyorlar.
Bunlar bazen o kadar ileri giderler ki, tartışmasız bir biçimde İslam dininden çıkarlar yani fıkhi tabiri ile önce münafık (ki bu aşamada hala Müslüman olarak bilinirler) sonra mürtedliğe tenzil ederler. Bu aşamaya geldiklerinde saldırdıkları ve inkâr ettikleri Fıkıh kurallardan biri de Mürtede verilen cezadır.
Bazen insan “keşke İslam hukuku yürürlükte olsaydı da bunlara hak ettikleri cezayı verseydi” diyecek oluyor, ancak o zaman da bu ödleklerin öyle bir düzende birinci sınıf şeriatçı geçinecekleri aklınıza geliyor. Neyse ki Mahkeme-i Kübra var. Onları dört gözle bekleyen zebaniler var.