Allah’ın adıyla
Fransız devriminden bu yana Avrupa-batı başta olmak üzere dünya bir değişim ve dönüşüm içerisindedir. Fransız devriminin etnik milliyete endeksli milli egemenlik, milli bağımsızlık, milliyetçilik, laiklik ve eşitlik gibi yaldızlı kavramların gölgesinde yaşandı/yaşanıyor bu değişim ve dönüşüm. Fransız devriminin doğurduğu bu ideolojilerin, yaklaşımların geneli birer büyük mikroptan ibaret olduğundan ulaştığı yere hastalık yaydı. On yıllardır hatta yüz yıllardır, Fransız devriminden kaptığı enfeksiyon, kendisine bulaşan hastalığın şiddeti oranında toplumlar değişim ve dönüşüme uğradı. Özelde Müslümanlara genelde de tüm dünyaya bulaşmış olan bu mikrobun özellikle Müslüman toplumlara daha pahalıya mal olduğunu belirtebiliriz.
Nihayetinde en başta milliyetçilik olmak üzere benzeri ideolojilerin bize getirisi(!) kan dökülmesi, düşmanlıkların oluşup derinleşmesi, fitnenin hükümran olması, toplumların daha çok ayrışıp daha çok parçalanması oldu. Bu sebeple bu hastalığın bulaştığı toplumların bu hastalıkla başı beladadır.
Fakat bu hastalığın farkında olmayan kimi zevat, kimi toplumlar bu illeti, sixleti, külfeti nimet görmüş; ve bunu kendisine, toplumuna da kıble edinmiştir.
Osmanlı devletinin son dönemlerindeki Turancılık ve benzeri akımlar da bu ideolojilerin paralelindeki yaklaşımlardır. Osmanlı’dan TC’ye geldiğimizde Mustafa Kemal’in "Fransa ihtilali bütün dünyaya özgürlük düşüncesini estirmiştir ve bu düşüncenin şimdi de temeli ve kaynağıdır. İnsanlık o tarihten beri ilerlemiştir. Türk Demokrasisi Fransa ihtilalinin açtığı yolu izlemiş ama kendine özgü seçkin niteliği ile gelişmiştir "Sözleri de TC’nin daha kuruluşundan milliyetçiliği esas ve merkez edindiğini net olarak gösteriyor. Her ne kadar milliyetçiliğe farklı yorumlar getirilse de farklı yorumlardaki milliyetçiliğin ırkçılık/kafatasçılık olduğunu devletin dünden bu güne gelen uygulamalarından iki kere iki dört gibi net ve açık bilmeyen yoktur. Nitekim “Cumhuriyet`le birlikte bir "Türkleşme" siyâseti başlamıştır. "Vatandaş! Türkçe konuş!" denmiştir. Azınlıklara "Türkçe konuş!" kampanyaları başlamıştır. “
Bunlar malum hususlar, niye değindiğimize geldiğimizde;
Geçenlerde mübarek topraklardan dönen birkaç kardeşimizi ziyaret etmek üzere Mardin’deydik. Mübarek topraklardan belleğe kazınmış güzel anılarla, tavan yapmış manevi duygularla dönmüşlerdi. Mübarek topraklardan bahsederlerken mutlaka her Müslüman’ın genç yaşta gidip görmesi gerektiğinden, binlerce kilometrelerden değil de Kabe’nin hemen karşısında namaz kılmanın verdiği huzurdan bahsettiler. Yine bir Müslüman davetçinin siyeri daha iyi anlamak ve anlatmak için Hz. Peygamber Efendimiz –aleyhissalatu vesselam-‘ın doğduğu, büyüdüğü, havasını soluduğu, hicret ettiği, kutsi vazifesini icra ettiği o mübarek toprakların ziyaret etmenin gerekliliğinin önemine özellikle dikkat çektiler. Bu güzelliklerin yanında memleketlerimizdeki kimi hastalığı beraberimizde kutsal topraklara götürdüğümüz anlaşılıyordu. Mesela, bir batı mikrobu, virüsü, hastalığı olan ırkçılığın oralarda nüksetmesine, oralara demir atmasına bakalım.
Kardeşlerden biri anlatıyor:
“Türkiye’nin batı illerinden güçten takatten düşmüş ihtiyar bir amcaya yardım ediyordum. Ona yardımcı olmama çok sevinmişti. İşini gördükten sonra bana dönüp evladım memleket neresi diye sorunca “Mardin, Midyat” dedim. Bunun üzerine o ana kadar yüzü gülen, kendisine yardımcı olmamın verdiği yüzündeki sevinç emareleri gitti, yüzü asıldı ve “tamam tamam! Siz de insansınız.” deyip gitti.
Yine doğu illerinden giden başka biri de orada “Türklerin ırkçılık yapmalarından dolayı hiçbirisinin cennete girmeyeceğini söylüyordu. Genellemek yanlıştır, Türklerin de Kürtlerin de iyileri de var kötüleri de var, hem bu şekilde yaklaşarak siz de ırkçılık yapıyorsunuz diye karşı çıkmamızın üzerine “tamam tamam, sizin için hadi Türklerin binde biri cennete gitsin” diyordu.
Varın meselenin vardığı noktayı siz düşünün. Biri o kadar iyiliğin üstüne “tamam tamam, siz de insansınız” diyor, Bu da bir yana Kürtlerin ayrı bir millet olduğunu belirten ve Osmanlı’nın bile yıllarca Kürdistan diye adlandırdığı bir yere Kürdistan diyenlere Öcalan’la aynı zihniyeti paylaşıyorsunuz hakaretinde bulunanlar bir yana. Diğer yandan o kutsal topraklarda bir Kürt hiçbir Türk’ün cennete giremeyeceğini belirtiyor. Sanki cennet onun ipoteği altında ya da babasının tapulu malı. Neyse! Milliyetçilik illetinden arı, gariban, kendi halindeki insanların bile etki tepkiden dolayı bu illete yakalanıyor olmasını düşünmek bile istemiyorum.
Bu iki durumdan milletçiliğin kutsal topraklara da demir attığını ve avam halka milliyetçiliği empoze etmede resmi ideolojinin başarılı olduğunu maalesef çıkarabiliyoruz. Irkçılık illetinin mahşerin provası konumundaki umrelere ve hacca bulaşmaması için ve insanlarımızın genç yaşta o mübarek toprakların manevi atmosferinden nasiplenmesi için sorumluluk ve duyarlılık sahibi olan insanların üzerlerine düşenden fazlasını yapmaları elzemdir.
Maneviyatın zirve yaptığı toprakları görmek ve oradan hak namına nasiplenmek temennisiyle, Allah’a emanet kalınız.