PKK'nin 26 Haziran 1992 tarihinde Diyarbakır'ın Silvan (Farqîn) ilçesinde bulunan Susa (Yolaç) köyünün camiinde 10 Müslümanı katledişinin üzerinden 25 yıl geçti.
O günleri anlatan katliamın tanıkları, tarihi zulüm, zorbalık ve katliamlarla dolu olan PKK'nin, sırf İslam dinini yaşadıkları için şehitlere yönelik bu saldırıyı gerçekleştirdiğini söylediler.
2'si çocuk 10 köylünün katledildiği saldırının tanıkları, şehitlerin camiye gidip kendi aralarında sohbet ettikleri için örgüt tarafından tehdit edildiklerini belirttiler.
Camide katledilenlerin kimseye zararı olmayan müminler olduğunu söyleyen Mehmet Meki Çetinkaya, katliamdan sonra şehitlerin naaşının sabaha kadar cami bahçesinde kaldığını dile getirdi.
Susa köyündeki tevhit ehli Müslümanların, köyde İslami çalışmalar yaptığını belirten Çetinkaya, "Nerede küfür, zulüm varsa muhakkak orada mazlumlar da vardır. Küfre karşı mücadele edenler de çıkıyor elbet. Buradaki Müslümanların kimseye zararı olmamıştı. Kimsenin malına zarar vermemişlerdi, kimsenin malında ve namusunda gözleri yoktu. Sadece Allah rızası için insanları hakka davet ediyorlardı. Akşamları camiye gidiyorlardı. Siyer ve fıkıh derslerini işleyip bunun üzerine çalışma yapıyorlardı. O hafta son haftalarıydı. Yazın gelmesi ve köy işlerinin başlaması sebebiyle o gece son derslerini işliyorlardı." dedi.
Katliamın gerçekleştiği geceyi anlatan Çetinkaya, şunları söyledi: "O gece Abdussamet Fidancı camiden çıkarken PKK onu yakalayıp tandıra koyuyor. Onunla konuşup, elini bağlıyorlar. Abdussamet Fidancı ellerindeki ipi çözerek kaçıyor. Ardından PKK, asker kılığında camiye baskın düzenliyor. Bunlar ayakkabıyla içeri girince Şehit Hüseyin Çetinkaya onlara, 'Allah'tan korkun! İnsanlar burada namaz kılıyor, siz ayakkabıyla nasıl içeri giriyorsunuz?' diye tepki gösteriyor. Ardından camidekileri dışarı çıkarıyorlar. Çıkarken de 'İçinizde Hüseyin kimdir?' diye soruyorlar. Hüseyin Çetinkaya'yı arıyordular. Bunlar öyle deyince Şehit Hüseyin, 'Bunlar PKK'lidir, asker değildir.' diyor. Ondan sonra bir hareketlenme başlıyor, onlar da Hüseyin'in onlara karşı koymak için hareketlendiğini fark ediyorlar. Tabi, onların niyeti Hüseyin'i alıp, ona vahşice işkence edip öyle şehit etmekti ama onlar vakıf olamıyorlar. Ateş ediyorlar, ardından Hüseyin şehit oluyor. O şehit olunca diğer arkadaşlarının yönlerini duvara çevirip, silahlarla tarıyorlar."
Katliamda 10 kişinin şehit olduğunu, 4 kişinin de yaralandığını ifade eden Çetinkaya, "Burada 15 kişi vardı. 15 kişiden 10'u şehit oldu. Medeni Fidancı kan kaybından hayatını kaybetmişti. Yarası hafifti, arabaları da vardı ama şoför yoktu. Köyde araba kullanmasını bilenler de gelmiyordu. Şakir Fidancı araba sürmesini bilmemesine rağmen onu arabaya alıyor ve Silvan'a getiriyor. Ben de Silvan'daydım. Evime geldiler. Geldikleri zaman onlara 'Hayırdır, gecenin bu saatinde ne oldu?' diye sordum. Onlar da bana köyde katliam yapıldığını söylediler. Bütün arkadaşlarımızı şehit etmişlerdi. 10 kişi şehit oluyor, 5 kişi de yaralanıyor. Birisi ayağından yaralanıyor, akrabaları onu götürüyorlar. Katliam haberini aldıktan sonra ben ve bir arkadaş arabayla köye geldik. Cenazelerin yanı başında kimse yoktu. Rahmetli amcam Molla Hüsnü ve Hacı Mustafa, yaralılar ile Silvan'a gelmişlerdi. Cenazeleri gezdim, tekbir getirdim. Sabaha kadar köyde kaldım. Sabah şehitlerimizin cenazelerini aldık." şeklinde konuştu.
Şehitlerin, davalarını geride kalanlara miras olarak bıraktığını söyleyen Çetinkaya, "Muhakkak ki o davayı korumamız lazımdır. Çünkü bu dava için yüzlerce şehit vermişiz. Sadece burada değil her yerde şehitler vermişiz. Onların kanına ihanet etmememiz lazım." ifadelerini kullandı.
Katliamın bir diğer tanığı olan Mehmet Mehdi Fidancı ise misafirleri olduğu için katliam gününde camiden erken çıktığını belirtti.
Katliamda yaralananlara kimsenin yardım etmediğini ifade eden Fidancı, PKK'ye yakın köylülerin, camide ders vermemeleri için şehitlere baskı yaptıklarını belirtti.
"Yaralılar kan kaybından can verdi"
Fidancı, "O gece camiye gittim. Yatsı namazından sonra 'Misafirlerim var.' diyerek eve geçtim. Eve yetiştiğimde silah sesleri geldi. Sonra camiye gittim. Olay öncesi köylüleri de PKK'lilerin içinde gördüm. En kötüsü de köylülerin olayda yer almasıydı. Camiden dışarı çıkarıp, kapının önünde şehit ettiler. Teker teker baktım, yara almıştılar. Yaralıları hastaneye götürmek için aramızda araba kullanabilecek kimse yoktu. Köylülerden de kimse bizi arabalarına almıyordu. Yaralılar kan kaybından can verdi." dedi.
Şehitlerin ahlakından bahseden Fidancı, "Şehitler devamlı camilerdeydiler. Köylülerin çocuklarını camiye getiriyorlardı. Bir keresinde köylüler başımıza toplandılar. Bizi camiden çıkarıp öldüreceklerini söylediler. Bize, 'Niye camiye geliyorsunuz, çocuklarınızı getiriyorsunuz?' dediler. Aralarından iki köylü çıkarak, 'Hele bakalım camide ne dersi veriyorlar? Önce gidip bakalım.' dedi. Ardından köylüler gelip camide ne dersi aldığımıza baktılar. Bizim Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin hayatını anlattığımızı görünce bazıları, 'Biz buna mecburuz zaten. Niye bunlara böyle sert çıkışıyorsunuz? Bunlara zulmediyorsunuz?' diyerek gittiler. Köylüler bize devamlı zulmediyordu, omuzlarında silahları vardı. Bizim ise onlara karşı bir silahımız yoktu." dedi. (M. Hüseyin Temel / Abdurrahman Tetik - İLKHA)