Ne kadar da çaresizler. Akademik ve siyasi ünvanlarını da feda ederek holiganlık yapıyorlar. Yalan ve iftiraları yayarak iyi fitne çıkarıyorlar. Ama bir türlü istedikleri sonucu alamıyorlar. Toplumu tahrik edemiyorlar. Suriyelileri provoke edemiyorlar. Tavşana kaç kazıya tut diyorlar; fakat kimse yerinden kıpırdamıyor.
Tabelaya güçleri yetiyor ancak tabloyu birleştiren ezana yetmiyor. Aslında Lozan Zaferinin(!) yıl dönümünün sevinci ile coşarken tekrar minarelerden “Tanrı Uludur” dedirtip şu Suriyeli, Iraklı ve Afganlı göçmenlerle farkımızı vurgulamanın tam zamanı diyorlar lakin hevesleri kursaklarında kalıyor.
Bu ülkeyi acayip dert edindikleri için(!) üç buçuk milyon Suriyelinin, “Ne mutlu Türk'üm diyene” mottosunu zayıflatacağından endişe duyuyorlar. Sonra kendi atalarının/dedelerinin de başka yerden geldiği sırıtınca, kurt kostümünü çıkarıp ev sahibini bastıran yavuz hırsız rolünü oynuyorlar.
Artık Çanakkale filan duymak istemiyorlar. Oradaki şehitlikte, üzerinde “İdlib” yazan, “Halep” yazan mezar taşlarını da söktüremiyorlar. Sonra sosyal medyada kurgulayıp servis edecekleri daha yalan bir tarih hayal ediyorlar, olmuyor.
Düşlerinde Suriyeli muhacirlerin oraya buraya saldırdığını, büyük cürümler işlediklerini memleketi yağma ve talan ettiklerini görüyorlar. Ama bunun sadece bir rüya olduğunu anlayınca yıkılıyorlar.
Emperyalist Batı, gayrimeşru ajanlarıyla, ajanslarıyla ve avanslarıyla destek veriyor yine olmuyor.
Ve sermayesi buzdan olan sözde yerli faşizan fukaralar, mezkûr meselede vaktin aleyhlerine ilerlediğini biliyorlar. Bu ise, onları adeta deli ediyor.
Öyle ya, Suriyeliler her gün biraz daha Türkiyeli oluyorlar. Sadece camide safları doldurmuyorlar. Aynı zamanda okul, medya, iletişim ve piyasanın etkisiyle Türkçe dilini tam konuşuyorlar. Bu ülke vatandaşlarıyla kız alıp veriyorlar. Arkadaşlık, akrabalık, ortaklık kuruyorlar. Çarşı, pazar, üretim, istihdam, vergi derken birçok hususta görev ve sorumluluğu paylaşıyorlar.
Şimdi Misak-ı Milli sınırlarını, kutsalların üstünde kabul eden ve muhacire düşman, ümmete kinli, tarihe müfteri, mazluma acımasız olan bu kibir şövalyesi şovenistlerin elinde tek bir koz kalıyor: Az bir kısmı hariç Muhacirlerin Türkiye vatandaşı olmaması. Ellerinde bu devlet tarafından verilmiş nüfus cüzdanlarının ve TC kimlik numaralarının bulunmaması. Bu durumu mücadeleleri için temel referans ve motivasyon kaynağı olarak görüyorlar.
Onun için şu anda ivedilikle yapılması gereken şey, makul şartlar konularak, Suriyelilerin vatandaşlığa geçişinin hızlandırılmasıdır.
“Her hicret bir inkılaptır” demişti Merhum Şeriati. Göreceksiniz, çok değil, bir dört yıl daha muhacirler bu ülkenin kadrine, kaderine ve kederine ortak olurlarsa, inşaallah ırkçılığın elleri kuruyacaktır.
“Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara 153)