Nemrud, kendisinin ilah olduğunu ilan etti. Zaten bu yüzden kendisine Nemrud dendi. Çünkü “ne, na” eki olumsuzluk belirtir. “Mır” kelimesi ise öldü anlamındadır. “Nemır” ölmedi demektir. “Nemrud” ölümsüz anlamına gelir. Bu da ilahlığın en büyük belirtisidir.
Toplumdan biri (Hz. İbrahim), Nemrud'un ilahlığını kabul etmeyip, tek bir Allah'ın varlığından bahsetti. Aralarında bir mücadele başladı. Kur'an'da ikisi arasındaki tartışma, Bakara Suresinin 258. ayetinde şöyle geçer: “Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir” deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”
Tartışmada söz söyleyecek durumu kalmayan Nemrud, hırçınlaştı. Tabi Hz. İbrahim de boş durmuyordu. Herkesin bayram ettiği bir günde puthanedeki putları bir balta ile kırdı. Nemrud gazaba gelip, Hz. İbrahim'i yakmaya karar verdi. Urfa'da çok büyük bir ateş yığını hazırladı. Ateşin gür olması için odunlardan bir tepe oluşturdu. Bu öyle güçlü bir ateşti ki, yanına yaklaşılmıyordu. Hz. İbrahim'i ateşe attırdı. Allah ateşe emretti: “Ey ateş. İbrahim'e karşı serin ve selamet ol.” (Enbiya Suresi:69). Hz. İbrahim ateşe atıldı ama mucizevi bir şekilde yanmadı.
Kur'an ve diğer kaynaklar olayı bu şekilde kaydederler. Ancak benim anlatmak istediğim husus başka. Konu ile ilgili bir rivayet var ve ben bu rivayeti sizinle paylaşmak istiyorum. Rivayet odur ki; bu büyük ateş yakıldığında, bir kuş gagasıyla bir damla suyu alır ve ateşin sönmesi için sorti yapıp, bırakırmış. Kertenkele ise ateşin fazlalaşması için üflermiş. Aslında kuş getirdiği o küçük damla ile ateşin sönmeyeceğini, kertenkele de üfürmekle alevlerin artmayacağını bilirmiş. Bilirmişler bilmelerine de, asıl konu taraflarını belli etmekmiş. Yani kim kimin tarafında, bunu alenileştirmek isterlermiş.
İşte burada önemli bir husus var aslında. Toplumda hepimiz bir şeylerden yana tavrımızı koyarız. Yani tarafımızı belirleriz. Bir nevi kuş ve kertenkele gibi. Biz meydanlara inip “kahrolsun” demekle kimse kahrolmuyor. Aynı “yaşasın” dediğimizde de kimsenin yaşamadığı gibi. Hepimiz bunun bilincindeyiz. Ama bir yandan da tarafımızı belirleyip, avazımız çıktığı kadar bağırırız.
Yani taraf olmak.
Tevhide veya şirke.
Hakka veya haksızlığa.
Kur'an'a veya bir başka kitaba.
İslâm'a veya bir başka dine.
Hz. İbrahim'e veya Nemrud'a.
İlahi nizama veya beşer ideolojilerine.
Maktule veya katile.
Yasin'e veya barbarlara.
Aziz Peygamber “Kişi sevdiği ile beraberdir” diyor. Onlar gibi olmasa veya onlar gibi yaşamasa bile yine de onlarla beraberdir. Yani aslında sevdiklerimizin ahiretimizle çok yakından alakaları var.
Düşünebiliyor musunuz? Her ne kadar cami ehli olsan bile HDP'yi savunuyorsan, Yasin'in katilleri ile birlikte haşr olma tehliken var.
Seçim günü verilen oylar herhalde tarafımızı en iyi şekilde belirler. İnsan sevdiğine oy verir.
Bilmem tehlikenin farkında mısınız?