Son günlerde yine bir şeyleri gözden ırak etmenin faaliyetleri var. Birileri birileriyle görüşüp Kürt halkının hakları konusunda güya yol haritası belirlemeye çalışıyor.
Eskiden olduğu gibi yine git-gelmeler, görüşmeler, konuşmalar ama sonunda tekrar ipin koptuğu yerde de mağduriyetler, kırılmalar bozulmalar ve ölümler…
Bunlar olurken biraz samimiyet göstergelerinin de olması gerekmiyor mu? Görüşme haberlerinin yapıldığı günün ertesinde hem KCK operasyonları vardı hem de yolda geçen araca yönelik bomba saldırısı… Birkaç gün sonra da Şırnak’ta karakol saldırısı ve ölümler vardı. İstenmez ama bir bakarsın yine bir yerlerde görüşmeler adına birileri yine bir katliama imza atarsa film tekrar başa dönmeyecek mi?
Geçen gün bir profesör bir türlü atamadıkları at gözlüğünden olacak ki, Kürt halkını anlamadığını ifade etme adına ‘Doğu’da akıl tutulması var’ “tespitinde” bulunuyordu. Tabi bunu tarafgirlik hastalığıyla söylediğinin farkında mıydı? Sanmıyorum.
Gerçekte bu akıl tutulması Doğu’da mı yoksa koskoca bir halka ana dilini fantezi gören sözüm ona idarecilerde mi?
Akıl tutulması; ekonomik problemlerle boğuşan ve belki evine ekmek götürmek için çekmediği sıkıntı kalmayan, hatta bunun için evini yurdunu terk etmek zorunda kalan Kürt halkında mı, yoksa eşit vatandaş eşit yurttaş muamelesini bir lütuf olarak addeden ve bunu halkına çok gören sözüm ona muktedirlerde mi?
Akıl tutulması; aylardır “Ya kardeşim! Benim anadan doğma bir dilim var, onunla konuşmak, onunla kendimi savunmak istiyorum” diyenlerde mi, yoksa kendi vatandaşının dilini bilmeyecek kadar bu halka yabancılaşmış ve bu halkın kullandığı dil için “bilinmeyen bir dil” tespitinde bulunan cahillerde mi?
Bence başka ve daha vahim bir akıl tutulması vardır ki o da; koskoca Kürt halkının haklarını birilerinin hâkimiyet alanı içerisine sürüklemeye çalışarak onlar üzerinden hakların müzakereye açılmasıdır. Sizler, taraflar olarak terörün, karşılıklı silah kullanmamanın müzakeresini yapabilirsiniz, Kürt sorununun müzakeresini değil. Kürt sorunu müzakeresinde bütün unsurların hassasiyetlerinin kaale alınması adına masada tüm tarafların mevcudiyeti muciptir. Aksi takdirde bir yerleri palazlandırarak kuzuyu kurdun inisiyatifine bırakmanın vebali de faturası da ağır olacaktır.
Kürt halkının haklarının ne olduğuyla ilgili şu an bir bilinmezlik var mı ki bunun müzakeresi yapılmadan o talepler tespit edilememiş olsun. İnsanca yaşam, insanca muamele, adil bir yargı vs. vs.
‘Niye görüşülüyor’ diye fikir yürütmüyorum, silahların susturulması için elbette ki gereken yapılmalıdır, ancak bilinen hakların orada burada görüşmelere konu edinip birilerinin hanesine artı şeklinde yansıtma yoluna gidilerek onların üzerinden bir hak tesisine gidilmesi sanırım yine problem oluşturur.
Mazlum Kürt halkına tanınacak haklar biliniyor; şiddet gerekçesi ve bahanesi ileri sürülmeden bu hakların ivedilikle ve kimsenin kefaletine ihtiyaç duyulmadan teslim edilmesi mevcut iktidar ve devletin asıl görevidir. İşte, bunları koz olarak kullanıyorlar ve ondan nemalanıyorlar diyorsunuz ya.. Buyurun o kozları hemen alıverin. Yoksa verilecek hakları bazı şart ve şurutlara bağlarsanız, o şartların oluşmaması için var gücüyle çalışan derinlerin yokluğuna inanıyorsunuz demektir.
Ama eğer gaye hakların verilmesi değil de bazı şeylerin üzerini örtmek adına bir gündem oluşturmaysa veya seçim yatırımı adına bir sessizlik ortamı oluşturmak ise o başka.
Sahi Kürt halkının taleplerinin verilmesi hususunda bu irade varsa ve onun için de bir yerlerle görüşme ihtiyacı duyuluyorsa ve görüşülüyorsa peki ya şu başörtülülerin haklarının verilmesi niye bu kadar öteleniyor veya kimseyle görüşülmüyor, bu da ayrı bir konu. Kolundan tutulup barbarca itilen ve kovulan başörtülülerin hakları için hangi müzakerelere daha ihtiyaç vardır.
Yoksa bunlar da muhatap kabul edilsinler diye bir örgüt kurup her gün etrafı savaş alanına mı çevirmeliler. Verin başörtülülerin haklı taleplerini ki samimiyetinize inanalım ve başka konularda da gerçekten çözümden yana olduğunuza hükmedelim.
Selam ve dua ile.