Binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca dünya hiç bu kadar medeniyetten, insani değerlerden, adaletten, haktan, hukuktan uzaklaşmamıştı. Kuşkusuz tarihin en karanlık, en ilkel, en kötü dönemini yaşıyoruz. Bencillik, vahşet, duyarsızlık, ahlaki bozulma adeta dünyayı esir almış. Tarihteki en ilkel toplumlar günümüz insanı kadar yüreğinde bunca acımasızlığı, bencilliği, kötü duyguları beslememiştir kanaatindeyim.
Evet, insanlık maddi kalkınmada altın çağını yaşıyor. Teknolojik gelişmeler baş döndürüyor. Her gün yeni icatlar keşfediyor insanlar. Peki, bu icatlar, bu keşifler, bu maddi kalkınma derde deva oluyor mu? İnsanları, halkları mutluluğa, saadete, adalete, merhamete götürüyor mu? Beni mutlu kılmıyorsa, saadetime vesile olmuyorsa, adalet ve barışı sağlamıyorsa, yüz milyonlarca çocuğun açlıktan ölmesine çare olmuyorsa ben ne yapayım böyle kalkınmayı, teknolojiyi…
Bugün dünya Batı uygarlığının esareti altında… Tek kanatlı, uçamayan, duygusuz, kör bir uygarlık bu… Mideyi doldururken, ruhu, kalbi, hatta beyni, aklı yok sayan bu acımasız, kalpsiz, ruhsuz, akılsız, beyinsiz uygarlık insanlığın hiçbir derdine derman olamaz, hiçbir insani, ahlaki, maddi ve manevi soruna çözüm bulamaz.
Güç ve kudreti, zenginliği meşruiyetin, haklılığın tek kaynağı sayan, insanlığı, dünya halklarını bir avuç zengin zorbanın, küçük bir Kapitalist azınlığın hizmetine amade kılma gayreti içindeki bu vahşi, ilkel uygarlıktan kurtulmaktan başka çare yok.
Teknolojik ilerlemeler ne kadar artarsa artsın, icatlar baş döndürecek boyuta gelsin, uçan otomobiller icat olsun. Uzayda yeni yaşam alanları keşfedilsin, insanlar bir anda binlerce kilometre uzağa ulaşabilecek teknolojilere sahip olsun; değişen hiçbir şey olmayacak. Her şey daha da kötüye gidecek. Dünyayı yaşanmaz kılan, ekolojik dengeyi bozan, afetlere, depremlere, yangınlara davetiye çıkaran bu barbar uygarlık varlığını sürdürdükçe, dünyayı kirlettikçe, her gün ürettiği tonlarca zehirli gazlar ve atıklarla hayatı felce uğratıp insanlığı nefes almaz hale getirdikçe mutluluk, saadet, huzur arayışları beyhudedir.
İnsanlığa değer veren, insanı önemseyen, insana hizmeti ibadet sayan, insanı seven, ona acıyan, merhameti ve adaleti referans alan bir medeniyetin inşasına ihtiyaç var. Bir avuç kapitalistin, egemen sınıfların, liderlerin heva ve heveslerine, arzu ve çıkarlarına hizmete kendini vakfetmiş, eksik beşeri aklın ürünü olan bir uygarlık değil, ilahi ilkeler üzerine kurulu, vahye dayalı bir medeniyet…
Hem maddi hem manevi kalkınmayı önemseyen, insanın bedensel ihtiyaçlarını karşıladığı gibi ruhi, ahlaki, duygusal ihtiyaçlarını da karşılayıp bu konuda tatmin edici çözümler üreten, sevgi, barış, uyum, merhamet, adalet, yardımseverlik üzerine bir dünya kuran bir medeniyet…
Zalime dur diyen, mazluma sahip çıkan, gelir dağılımında adaleti gözeten, sömürü ve hırsızlığa geçit vermeyen, ülkelerin zenginlik ve sermayesini bir avuç azınlığa peşkeş çekmeyen; talancıyı, soyguncuyu, ahlaki yozlaşma üzerinden rant devşiren, kadın hakları söylevlerinin arkasına sığınıp kadının vücut ve güzelliğini pazarlayan, kadını ticari bir araç haline getiren, namus ve iffet düşmanı çağdaş yobazı uygarlık adına imtiyazlı sınıf haline getirmeyen bir medeniyet…