Kur'an'ın ilahi mesaj ve öğretilerine sırtımızı dönünce izzet de bize sırtını döndü. İnsanlığı kurtarmaya aday tek ümmet olan Müslümanların durumu üzüntü verici. Fitne fitneleri kovalıyor. Tam bir fitneden kurtulduk, bir badireyi atlattık derken daha büyük bir fitneyle karşılaşıyoruz. Resulullah'ın dediği gibi fitneler sağanak sağanak üzerimize yağıyor. Her bir fitnede daha çok birbirimize düşman oluyor, daha çok birbirimizden soğuyor, kalplerimiz daha fazla birbirine yabancılaşıyor.
Öyle bir hale geldik ki vahdetten, kardeşlikten, uhuvvetten bahseden kişi ve camialara şüpheyle bakıyoruz. Ümmetin kardeşliği için didinen, vasat olmayı şiar edinen kesimleri dışlıyoruz.
Ne yazık ki tarihten ders almıyoruz. Bizden önceki nesillerin de bu tür yüzlerce tuzak ve sinsi oyunlarla nasıl yenilgiye uğratılmaya çalışıldığını okuduğumuz halde kendimize bir pay çıkarmıyoruz.
Bu ümmet bugünküne benzer nice istilalara uğradı. Bu istilaların nedeni ve kurtuluş yolları meşhur tarih kitaplarımızda detaylıca anlatılmış. Hıristiyan Haçlılar ve putperest Moğollar bugünkünden çok daha beter barbarlıklarla İslam topraklarını istila etmişti. Mesela Moğol istilası… O dönemde İslam dünyasının kalbi konumundaki Bağdat'ın Moğollar tarafından muhasarası esnasında Müslümanların içler acısı hali İbn-i Esir ve diğer tarih kitaplarında anlatılıyor. Putperest Moğollar vahşi yamyam sürüleri halinde İslam topraklarının yarısını ele geçirmiş. Müslümanların ülkeleri, şehirleri tarumar edilmiş, yakılıp yıkılmış, yüz binlerce kadın ve çocuk Moğol cellâtları tarafından katledilmiş. Ümmetin namusu Allah tanımaz alçakların ayakları altında çiğnenmiş. Ve Abbasilerin Başkenti Bağdat, yani İslam uygarlığının kalbi, Moğollar tarafından muhasara edilmiş. Şehir düşmek üzere… Zillet zirvede…
Öyle bir ortamda Müslümanlar ne yapıyorlar biliyor musunuz? Açın tarih kitaplarını, bakın. Bağdat'taki Müslümanlar Şii-Sünni diye ikiye bölünmüş. Kendilerine ait cami ve mescitlerde birbirlerini tekfir etmekle meşgul… Günümüzdeki gibi… Bağdat'ı altın tepsi içinde düşmana sunuyorlar adeta. Birleşip putperest düşmanı İslam topraklarından kovacaklarına, birbirlerinin boğazına sarılmışlar.
Ah! Keşke tarihten ders alsaydık. Moğol istilası altındaki Bağdat'ta yaşayan o dönemin Müslümanlarını hatırlatıyor halimiz. Topraklarımız, şehirlerimiz bir bir emperyalistlerin ve onlara bağlı kuklaların eline geçiyor. Tüm kutsallarımız ayaklar altında. Hıristiyan ve Yahudi Siyonistler dört bir taraftan barbar sürüleri gibi ülkelerimizi istila ediyor. Her gün bir İslam ülkesi barbar saldırılara hedef oluyor. İslam ülkelerini sıraya koymuşlar sanki. Ve öyle görünüyor ki mezhebi ve milliyeti ne olursa olsun hiçbir Müslüman bu istilalardan kurtulamayacak.
Peki, biz ne yapıyoruz? Moğol istilası altındaki Bağdatlı Müslümanlar gibi birbirimizin boğazına sarılmışız. Birbirimizden öyle bahsediyoruz, birbirimiz hakkında öyle algı operasyonları yapıyoruz ki, tek kurtuluş Amerika ve israil'in merhametli(!) kollarına teslim olmak gibi geliyor bize. Sünnilerin yanında Şii denilince veya Şiilerin yanında Sünni denilince tüyler diken diken oluyor. Sanki bunlar asırlardır aynı kent ve kasabalarda kardeşçe yaşamıyorlarmış gibi… Sanki aynı dinin mensupları değilmişler gibi…
Kurtuluşumuz sadece vahdetten geçer. Moğol ve Haçlı barbarları topraklarımızı istila ettikleri zaman, Haçlı istilacılar Suriye ve diğer toprakları aldıkları zaman ümmeti kim kurtardı?
İslam topraklarını Haçlılardan kim kurtardı? Ümmetin vahdet, kardeşlik ve izzetini her şeyden, tüm mezhep ve kavimlerden üstün tutan, Kudüs fatihi Selahaddin!.. İstilacı Hıristiyan düşmana karşı Şii Fatimilerle işbirliği yapan Sünni Selahaddin!..
Ah Selahaddin, ne kadar özledik seni! Ne kadar özledik yeni Selahaddinleri!