Türkiye’de bir akıl, sürekli bir şekilde cemaat ve tarikatları gündemde tutarak onların unutulmasına asla izin vermemektedir. Bu iyi bir şey midir kötü bir şey mi sorusu, onları gündemde tutmak isteyen aklın da amacını ele verecektir. Ben tekrar gündeme getirmemek adına yazmak istemezdim. Ancak bu çirkinlikler devam edeceğe benziyor. Bu nedenle bu hafta yazmaya karar verdim.
Son olarak Ahmet Ünlü üzerinden konu gündeme yerleştirildi ve tüm Türkiye’nin haberdar olması sağlandı. Reytingi iyi bir televizyon kanalına çıkarılarak diğer cemaatlere, tarikatlara saldırtıldı. Kimisini selefi, kimisini şii yaptı. Onları bir birine düşürmeye, devleti de neredeyse tüm cemaatlerin üzerine gitmeye, hepsine düşman gözü ile bakmaya sevk etmeye çalıştı. Başarılı oldu mu? Bir noktaya kadar oldu elbette. Peki, hakikatte Ünlü’nün ifade ettiği hususlar var mıydı toplumda? Hayır, yoktu. Ünlü’nün kendisi de olmadığını biliyordu.
Yani tam anlamıyla toplumda kin ve nefret oluşturmak, insanları bir birine düşürmekten başka bir şey değildi yapılan iş. Bir ıslah, bir terbiye ekolünün başında olan veya başında olmasa da önemli bir konumunda olan birisinin, toplumu ıslah edip irşad etmeyi bırakarak insanları bir birine düşürmeye çalışması, hocalık veya şeyhlikle, bir tarikat anlayışıyla izah edilebilir mi? Asla edilemez. Öncelikle İsmailağa cemaatini ve oradaki kardeşlerimizi tenzih ederim. Sözüm onlardan uzaktır. Ancak ben başka bir noktaya dikkatleri çekmek istiyorum.
Cemaatleri bir birine düşürme, onların silahlı ve tehlikeli birer yapı oldukları izlenimini topluma verme, toplumun kurumsal yapılarını harekete geçirmeye çalışma, cemaatlere karşı toplumsal bir iticilik oluşturma bana göre tam bir operasyon. Operasyonlar illa kolluk güçleri eliyle, polisiye yöntemlerle yapılanlar değildir. Algı operasyonları, aslında polisiye operasyonlardan çok daha tehlikelidir. Hocalık ve şeyhlikle müsemma olmuş zatların ekranlarda, bu kadar politize edilmesi, insanları ve yapıları ispiyonlaması da cemaatlerin misyonuna asla bağdaşmayan, algı operasyonunun diğer tamamlayıcı boyutudur. Yani aslında Ünlü hoca bizzat kendisi, ekranlarda bu konuşmaları yapmakla bir algı operasyonuna hizmet etmiş olmaktadır.
Daha öncesinde, sapıklığı ile günlerce medyada tutulan bir sahte şeyh operasyonu daha vardı medyada. Aslında onun da ne cemaat zihniyeti ile ne de liderlik misyonu ile bir alakası vardı. Nereden gelmiş ve ne amaçla o konuma çıkarılmış ise; bizi ilgilendiren tarafı bu değildir. Ancak tarikatın ve tarikat liderinin bu ahlaksızlıkla günlerce ekranlarda, sosyal medya platformlarında, gazetelerde tutulmasının çok kapsamlı ve de çok tehlikeli bir algı operasyonu olduğunu görmemek için kör ve sağır olmak gerekir. Cemaatlerin hep kötü yönlerle topluma servis edilmesinin ne anlama geldiği hususunda iyi düşünmek, bu operasyonları yapanların hedefini görmek zorundayız.
Bu operasyonlar cumhuriyet tarihi boyunca hiç durmadı. Hepimiz yakın tarihimizi az çok biliriz. 28 Şubat sürecindeki Kalkancı ve Fadime Şahin operasyonlarını biliyoruz. Aczmendi kardeşlerimizin başına getirilenleri hatırlıyoruz. Bugün yapılanların onlardan bir farkı yoktur. Fetullahçılar üzerinden cemaatlerin ne kadar tehlikeli(!) oldukları algısı zirve noktasında topluma lanse edildi. Cemaatler artık direk devlete göz diken yapılar olarak gösterildi. Adnan Oktar üzerinden oluşturulan algının ne kadar kötü ve tehlikeli olduğunu gördük.
Oysa hepimiz biliyoruz; bunların tamamı cemaatler ve tarikatlar üzerinden islam’a yapılan saldırılardır. Bu memleketin hayat damarlarından olan bu kültürü yok etmektir. Selçuklusu da, Osmanlısı da ve önceki büyük islam devlet ve imparatorlukları da tarikatlar ve cemaatlerden güç alıyorlardı. Onlar sayesinde toplumları, halkları bir arada tutabiliyor ve insanları bir birlerine kenetleyebiliyorlardı.
Laikliği ve Kemalizm’i cemaatler ile tarikatların yerine ikame etmek isteyen yerli odaklar, küresel aklın İslam’ı yok etme stratejilerine hizmet ettiklerini muhtemelen asla anlayamayacaklardır. Bu operasyonlar toplumun menfaatine hizmet etmiyorlar. Bilakis toplumun hayat damarlarını kesiyorlar. Elbette cemaat veya tarikat olarak isimlendirilmiş operasyonel yapılar vardır. Hep olacaklardır. Ancak Yüzyıllardan beri toplumları sosyal, siyasal, maddi ve manevi anlamda bir arada tutan cemaat ve tarikatlar bu algılardan uzaktır.
Biz köklü geçmişimiz ve temel değerlerimizle düşünmek, onlarla akletmek ve onlarla görmek durumundayız. Aksi halde çok ağır mağlubiyetler yaşarız. Bu mağlubiyetlerin geri dönüşü de asla olmayacaktır.