“Riyh” kelimesi aynı zamanda güç, etki, koku ve hava gibi manalara gelir. Allah (CC): “Çekişmeyin yoksa zayıf düşer, havanız (etkiniz-kokunuz) gider”(Enfal: 46) buyurur. Bu çok hikmetli, çok latif bir teşbihtir.
Riyh, hem rüzgâr hem de koku manasındadır. Çünkü her rüzgâr geldiği yerin kokusunu taşır. Rüzgâr olmadan koku aktarılamaz, koku olmadan rüzgârın mahiyeti anlaşılamaz. Bizatihi rüzgârın kokusu yoktur. Rüzgâra kokuyu estiği yerin mahiyeti verir. Birlikte hareket ederek rüzgârı ortaya çıkarmak bir şey, aynı zamanda bu rüzgârın güzel kokulu olmasını sağlamak başka bir şeydir. Birçok kimse rüzgârın mesajına ve etkisine duyarsız kalabilir; ama güzel kokuya duyarsız kalamaz. Koku, rüzgârın kimliği ve ruhu; rüzgâr da kokunun bedenidir. Buna cemaat ve tarikat diyebiliriz. Rüzgâr cemaat, koku ise tarikattır. Cemaatin havası olmadan tarikatın kokusu bir yere ulaşamaz. Tarikatın kokusu olmadan cemaatin rüzgârı kokusuz eser. Bu nedenle ikisi bir arada ve iç içe olmalı, birlikte yoğrulmuş olmalıdır.
Hava, gücü ve toplumsal karizmayı; güzel koku ise lezzeti ve manayı ifade eder. Riyh, hem tarikatın hem de cemaatin ortak yönüdür. Fakat ikisi açısından farklı şekilde tecelli eder. Riyhin cemaat üzerindeki tecellisi güç ve teşkilat, tarikat üzerindeki tecellisi ise ruh ve manadır. Tarikatın kokusunu taşıyan cemaate, kokusunu cemaatin havasına teslim eden tarikata ihtiyaç vardır. Cemaatin rüzgârının güzel bir kokuyla esmesi için muhakkak tarikat ruhuna; tarikatın ruhunun toplumsal bir disipline ulaşması için cemaatin rüzgârına yani teşkilat ve disiplinine ihtiyaç vardır.
Beni İsrail o zamanki peygamberlerine gelerek kendilerine bir hükümdar tayin etmesini istemiştir. O da Allah’ın izniyle onlara Talut’u hükümdar olarak seçmiştir(Bakara: 246-247). Burada peygamber, tarikatın ruhunu; Talut ise cemaatin rüzgârını temsil eder. Bu iki vasıf Resulullah (SAV)’da birleşmiştir. Ancak onun ümmetinde yine farklı kişiler arasında dağılmış vaziyettedir.
Tarikatın asıl vazifesi, Peygamber(SAV)’in sevdiği o güzel kokuyu üretmek; cemaatin görevi ise İslam’ın rüzgârını estirmektir. Bu şekilde arada ülfet, muhabbet ve koordinasyon olmazsa Müslümanların hem kokusu hem de havaları yok olur. Bu nedenle Allah (CC) “…yoksa havanız gider” diye bizi uyarıyor. Dikkat etmek gerekir ki rüzgârı, yere uygulanan ağırlık ve basınç ortaya çıkarır. Bu manada rüzgârı ancak ihlasla birbirine bağlı, hak üzere birbirine itaat eden bir topluluk ortaya çıkarır.
Tarikatın hava oluşturma mekanizması yoktur ve aslında olmamalıdır. Zira tarikatın işi ancak gönüllere huzur ve lezzet veren güzel kokular üretmektir. Gönülleri fethetmeyi esas aldığı için tarikat, bireyleri hedef kitle olarak görür. Bir toplumun bütün bireylerinin gönlü fethedilemeyeceğine göre toplumun huzur ve selameti için kaçınılmaz bir şekilde cemaatin havasına, yani disiplin ve karizmasına ihtiyaç vardır. Tarikatın, ıslah olmamış toplum kabadayılarına karşı tedbiri yoktur. Bu tedbirleri cemaat alır.
Tarikat müritlerinin birbirleriyle ilişkisini, “rabıtayı” esas alır. Rabıta zamana ve mekâna bağlı olmayan kalpler arasındaki temastır. Buna mukabil cemaat fertlerinin birbirleriyle iletişimi “irtibata” dayalıdır. İrtibat, fiili ve fiziki iletişim kanallarını kapsar. Tarikat, latif mesajlar göndererek rabıtayla kalpleri zapt u rapt altına almaya çalışırken, cemaat ise irtibatla fertlerini zat u rapt altına almayı hedef edinir. Tarikat, nefsi ve manevi tehlikelere karşı fertlerin nöbetçisi(rabıtası); cemaat ise her türlü tehlikeye karşı toplumun ribatı(nöbetçisi)dır. Ne tarikat bir başına topluma nöbetçilik yapabilir ne de cemaat gerektiği gibi bireyin rabıtasını temin edebilir.
Cemaat tarikatın rabıtasına, tarikat da cemaatin irtibatına muhtaçtır. Cemaat zatların eli olmadan kalplerle gerektiği gibi irtibata geçemez. Nitekim merhum bir cemaat büyüğü, “keşke bütün fertlerimiz tarikatın terbiye ve atmosferinden geçmiş olsaydı” diyerek bu hakikati ifade etmiştir. Öte yandan cemaat olmadan tarikat de toplumun irtibatını sağlayamaz. Cemaati baypas ederek bunu kendi eliyle yapmaya kalkışırsa o zaman tarikat, vasfını yitirerek cemaat alanına müdahale etmiş olur. Örneğin tarikatın kendi müritleri olan iş adamalarını örgütleyerek kendisine ait “iş adamaları derneğini” kurması onun cemaat alanına müdahalesidir. Tarikat bunu yapacağına bu işleri cemaate havale etmeli, örneğin iş adamalarını cemaate yönlendirmelidir. Tarikatların cemaat alanına müdahalesi olarak kabul edilebilecek daha birçok örnek vardır. Bugün tarikatları bekleyen en ciddi tehlike onların bir kısmının “cemaatvarî” bir vasıf kazanmış olmalarıdır. Tarikatların bir an önce bu tür faaliyetlere son vermeleri gerekir. Çünkü bu, onları cemaatleştirmeyeceği gibi nihai kertede onların tarikat vasıflarını da yitirmelerine yol açar.
Tarikatın kokusunu taşıyan cemaatlere, kokusunu cemaatin havasına teslim eden tarikatlara selam olsun!taşıyan cemaat rüzgârı