Tasfiye mi, revizyon mu?

Hasan SABAZ

Erdoğan'ın Gülen grubuyla yaşadığı sürecin az da olsa bir benzeri Davutoğlu çevresiyle yaşandı.

Uzun bir süre “Reisçiler” ve “Hocacılar”dan söz edenler “fitneci” olarak yansıtıldı. Ama bir süre sonra Erdoğan'ı vurmak isteyenlerin Davutoğlu çevresinde biriktikleri, medya oluşumlarıyla ufak da olsa bir cephe açma gayretine giriştikleri ortaya çıktı.

Erdoğan olaya el koydu ve neticede Ahmet Davutoğlu çekilme kararı aldı.

Binali Yıldırım, Ak Partinin genel başkanı olunca doğal olarak hem başbakan oldu hem de yeni kabineyi belirledi.

Kabinenin belirlenmesinde “Reisçiler” ile “Hocacılar”ın çekişmesinin belirleyici olacağını ve Ahmet Davutoğlu'na yakın isimlerin tasfiye edileceğini düşünenler kısmen haklı çıktı. Her ne kadar Ak Partiye ve Erdoğan'a yakın kimi isimler meselenin bir “tasfiye” değil de “revizyon” olduğunu iddia etseler de bu gerçeği yansıtmıyor.

Evet, Ak Parti içinde bir tasfiye yaşandı; ama bu öyle zannedildiği gibi “Hocacı” olan isimlerle alakalı bir konu değil. Davutoğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanmayan bir ismi Bakanlar Kurulu listesine alması olacak iş değildi.

Biz yine de Binali Yıldırım'ın listesine alınmayan bakanların isimlerini alıp değerlendirmemizi ona göre yapalım.

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan,

Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı,

Aile ve sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu,

Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş,

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz,

Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal.

Bunlardan Fatma Güldemet Sarı ve Cevdet Yılmaz siyaset arenasında en önemli şeylerden biri olan “görünürlük” konusunda başarılı olamadılar.

Mustafa Elitaş, ekonomiyle ilgili kurumlarda hükümet için gerekli ağırlığı gösteremedi.

Sema Ramazanoğlu, skandalları iyi bir şekilde idare edemedi.

Geriye iki isim kalıyor: Yalçın Akdoğan ve Mahir Ünal.

Akdoğan ve Ünal, Erdoğan'ın çok tepki gösterdiği HDP ile çekilen “Dolmabahçe fotoğrafı”nda yer alan iki isimdi.

O fotoğrafın ne anlama geldiğini HDP kanadı ve Kandil çok iyi biliyor ve zaferin tadını çıkarıyordu; ama sanırım Akdoğan ve arkadaşları halen daha ne olduğunu tam anlamamışlar.

Hükümet ve HDP'nin karşılıklı taraflar olarak “Başbakanlık konutunda” verdiği fotoğrafla, PKK ve HDP'nin “Kürtlerin temsilcisi” oldukları iddiası kabul edilmiş ve halkın zihnine HDP'nin alternatifinin olmadığı anlayışı kazınmıştı.

“Dolmabahçe fotoğrafı”ndaki üçüncü isim olan Efkan Âlâ ise kabinedeki yerini korudu.

Efkan Âlâ'nın yerini korumasında Erdoğan'a bağlılığının yanı sıra “Gezi Olayları”nda gösterdiği kararlı tutumun etkisi olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca İç İşleri Bakanlığında “Paralel ile mücadele” konusunda da ciddiyetle çalışıyor.

Gelelim Yalçın Akdoğan ve Mahir Ünal'a…

Çözüm sürecinin PKK'nin iyice semirdiği bir sürece dönüşmesinde Akdoğan'ın en önemli aktör olduğu, Ünal'ın da Öcalan'ın görüşlerinden yola çıkarak yanlış bir perspektif oluşturduğu ve “devlet”i yanlış yöne sevk ettiği için tasfiye edildikleri yönünde güçlü bir algı var. Özellikle Yalçın Akdoğan'ın şimdilerde HDP ile müttefik olan “eski dostları”ını devlet kurumlarına doldurarak “Paralel PKK devleti”nin önünün açılmasına zemin hazırladığı kanaati oldukça yaygındır.

Bunlara bakıp değişimin “Revizyon” değil de “tasfiye” olduğu tezi doğruluk kazanıyor gibi.

Aslında çatışmalı süreç ve yeni kabineye bakıldığında eski Başbakan Davutoğlu'nun “Restorasyon” sözü daha bir anlamlı görünüyor.

Hükümet, çözüm sürecinin tahribatını “restore etmeyi” düşünüyor; ama bu arada ortaya çıkan “milliyetçi duruş” ve “soğuk devlet aklı”nın oluşturacağı tahribat göz ardı ediliyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.