Söz; lügatte bir ya da birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, sözcük, kelime; bir kurulda, toplantıda konuşma anlamına gelir. Kur'ân-ı Kerîm'de Canab-ı Allah söze önem atfederek, söz sahiplerinin sözlerine sadık kalmasını emretmiştir. Sözünde durmayanları ise ikiyüzlülükle nitelemiştir.
Dinimiz verilen sözlerin mutlaka yerine getirilmesini emreder: “Verdiğiniz sözü yerine getirin çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” ( İsra 34)
İmam Ali (a.s) sözünde durmanın önemini ve değerini sözünde durmamanın ise çirkinliğini, iyi olmadığını vurgulamak için buyruğunda konuyu farklı bir şekilde ele almıştır: “Sizden bir şey istendiğinde yapacağınıza söz vermediğiniz sürece özgürsünüz/serbestsiniz.” Yani bu isteği kabul edip etmemekte serbestsiniz, özgürsünüz. Ama yapmaya söz verdiğiniz andan itibaren artık serbest değilsiniz; verdiğiniz sözü yerine getirmekle yükümlüsünüz.
Örnekleyelim; peygamberlerden İsmail aleyhisselâm, birisine bir yerde buluşmak için söz vermişti. Söz verdiği yere gidip üç gün bekledi. O şahıs hiç gelmedi. Buna rağmen yerinden ayrılmamıştı. Allah-ü Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'de Meryem süresindeki bir âyette O'nu överek: (O vaadinde/sözünde sadıktı) diye buyurdu
Ne olursa olsun verdiğimiz söze, yaptığımız sözleşmeye uymak zorundayız. Ama ne yazık ki günümüzde Müslümanların en az önemsedikleri bazen de hiç önemsemedikleri şey verdikleri sözü tutmamalarıdır. Adeta hiçbir taahhütte bulunmamış gibi davranmalarıdır. İşte Müslümanların hayatı boyunca bedbaht olmasına yol açan şeylerden birisi de budur. Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm Saf sûresi 2.ayette “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” diye bizleri uyarmıştır.
Seçim dönemlerinde kapılarımıza kadar gelip konuşanlar oldu. Biz bu insanları diğerleriyle bir tutup politikacı gözüyle baktık. Rabbinin rızasını gözeterek kapı kapı, köy köy, mahalle mahalle dolaşan ağzından Allah'ın kelamını düşürmeyen şahsiyetlere politikacı gözüyle değil tebliğ eden, uyaran gözüyle bakmak gerekirdi. İnsanlara Allah'ı hatırlatan bu kişilere ne kadar dua etsek de azdır. Çünkü bizlere değerlerimizi hatırlattılar fakat anlayamadık. Allah bu kimseleri şöyle tarif eder.
Allah'a çağırandan ve iyi işlerde bulunandan ve şüphe yok ki ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kimdir ki? Bu konuda bir türlü basiret sahibi olamadık.
Basiret derken:
Basiret, en kısa ifadesiyle, “kalp gözünün açık olması” demektir. İnsanın gözünde eşyayı görme kabiliyeti, kalbinde de o eşyanın yaratıcısını bilme özelliği mevcuttur. Şu var ki, göz görme faaliyetini icra edebilmek için ışığa muhtaç olduğu gibi, kalp de ancak iman nuruyla nurlandığı takdirde basiret sahibi olur. Kalp gözü kapanmış yahut takatten düşmüş insanlar, eşyanın ve hadiselerin sadece dış yüzlerini görürler. Onlara, yaratıcı namına değil, nefis namına bakarlar.
Rabbim bizleri bu güzel insanlarla kardeş yapmayı, onların sevgisini bu insanların kalplerine nakşederek basiretlerini açmayı nasip etsin.
Selam ve dua ile…