Sun’i gündemlerle halkı oyalarken toplumda derin yaralar açacak fecaatlar bir bir hayata geçiriliyor.
Bir partinin başkanı ittifaklarla ilgili veya başka bir hususla alakalı bir şey söyleyecek, bununla alakalı ortada somut bir husus olmadığı halde günlerce bu tartışılacak ve en son zihinleri işgal eden çer-çöp bilgilerle herkes olduğuyla kalırken yeni bir tartışma yani yeni bir sun’i gündemle toplumun dikkatleri başka bir yöne celp edilerek yine haftanın sonunda herkes dinledikleri veya gördükleriyle öyle kalacak... Ve bu yöntem hiç durmadan hep devam edecek...
Bugün Ayasofya meselesi de böyle bir tartışmanın eseri. Bütün herkes Ayasofya’nın cami olarak açılmasının Cumhurbaşkanının üç-dört satırlık yazısına bağlı olduğunu söylüyor, fakat daha önce bunun hiç tartışması olmamış gibi konu yine günlerdir tartışılıyor. Ve en son, daha önce belki hiç değer atfedilmeyen veya varlığından bile birçoğumuzun habersiz olduğu bir derneğin(bunu küçümseme manasında söylemiyorum, lütfen öyle anlamayın) mahkemeye başvurusuna işaret yapılarak, bütün ülkenin dikkatleri bu sefer o tarafa kaydırma becerisi gösteriliyor.
Bu sun’i gündemler oluşturulurken insanların hayatına bire bir dokunan sorunlar maalesef görmezden geliniyor. İşsizlik, hayat pahalılığı, adaletsizlik her geçen gün yuvaları derinden vuruyor.
Engelli çocukların çöpten ekmek topladığı bir yerde toplumun sayılı zenginlerine -uzun süre sahnelerde boy göstermedikleri gerekçe gösterilerek- para akıtılıyor. Buna tepki gösterenlere de adeta parmak sallanıyor. ‘Gürültü’ye ses çıkarırsanız mahkemelerle uğraşırsınız, deniyor.
Rahmetli Timurtaş Hoca’nın ‘müzik ruhun gıdasıdır’ diyenlere tepkisi aklıma geldi. Ruhun gıdası imandır, huzurdur, insanların güven içinde hayat sürmesidir.
Kim kendine hangi müziği çalıp çaldırıyorsa, mıtrıplarına kendi kesesinden hangi ücreti ödüyorsa diğer başka birilerini ilgilendirmez. Ancak hele şu pandemi döneminde özellikle insanlarımızın büyük bir kesiminin muhtaç duruma düştüğü bir zamanda, halkın verdiği paralarla müzik çaldırmanın ruhlarımıza iyi gelmediğinin bilinci içinde olmak gerektiğini düşünüyorum. Tefekkür edilecek halimize şu ‘Müzik arası’ da nerden çıktı?!!
23 Nisan’da ‘7 Tepeden 7 Kıtaya konserleriyle başlayan ve şimdi de yani 9 Haziran’da başlayıp bir ay boyu her gün devam edecek ‘İstanbul Yeditepe Konserleri’ tepkilere sebep olunca da İletişim Başkanlığı’ndan bu sefer konuşulanlara tepki geldi. Açıklamada, konserlerin 30 milyona mal olduğu’ şeklindeki haberler yalanlanırken, ‘konserler için toplam 5 binin üzerinde sanatçı, müzisyen ve çalışanın emek verdiği ve alın teri döktüğü’ vurgusu dikkatlerden kaçmadı. Açıklamada ayrıca ‘sektörün çarklarının dönmesi’ne de işaret edildiğine göre söz konusu organizasyonların bedava olmadığı anlaşılıyor.
Allah için diyelim ki bedava veriliyor, bugün bizim ihtiyacımız bu mu, söyler misiniz? Hele ‘sanat’ ve ‘sanatçı’ etiketiyle halkımıza, neslimize, çocuklarımıza ‘rol model’ diye sunduklarımızın/sunacaklarımızın manevi hassasiyet, kültürümüz, gelenek ve yaşam standartlarımıza uygun eser ve kişiliklerden olması gibi bir ihtiyaç da yok mu? Bugün müzik diye çocuklarımıza dinlettiğimiz bestelerle müstehcenlik aşılanıyorsa asıl mesele bunu çalıp çaldırmak değil varlığını veya nasıl olması gerektiğini tartışmak olmalı değil mi? Bunu tartışma zemininden uzaksak bari devlet eliyle çaldırmanın heveslisi olmaktan uzak duralım.
Bir taraftan sersemlikten ve bir türlü düzelmeyen gidişattan şikayet edeceğiz, gençliğin bizi anlamadığından yakınacağız, yeni neslin frekanslarını yakalayamadığımızdan muzdarip olacağız, öte tarafta bu durumu düzeltmek için değil, adeta daha bir içinden çıkılmaz kılmak için elimizden geleni yapacağız. ‘Müzik susmaz’ diyerekten doğruyu söyleyenlere suskunluğu dayatmak da ayrı bir açmazımız. Madem onlar ‘çalacak’ bırakın başkası da konuşsun, eleştirsin, eleştirebilsin!
HÜDA PAR Sosyal İşler Başkanlığı’nın konuyla ilgili açıklamasıyla yazımıza son verelim: “Salgın sonuçlarının toplumu sarstığı bir dönemde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı koordinasyonunda “İstanbul Yeditepe Konserleri’nin düzenlenmesi, hükümetin vatandaşın öncelikli ihtiyaçlarına ne kadar da yabancılaştığının göstergesidir. Ticari hayatın neredeyse durma noktasına geldiği, insanların günlük maişetlerinin derdine düştükleri bir dönemde yapılan bu etkinlikler toplumun vicdanını yaralamıştır. Kamu kaynaklarının böyle çar çur edilmesi büyük bir kamu israfıdır.”
Bunun üzerine başka söz söylemeye gerek yok.
Selam ve dua ile.