Irak ve Suriye’deki gelişmeler hızla bir Şii- Sünni mezhep savaşına doğru gidiyor. IŞİD militanları Musul’u ele geçirdiler ve yeni hedef olarak belirledikleri Bağdat ile Şiilerin kutsal kentleri olan Kerbela ile Necef’i ele geçirmek için herkesi cihada! çağırdılar. Şiilerin Irak’taki en büyük dini merci olan Ayetullah Sistani ise seferberlik ilan edip, bütün Şiileri cihada! çağırdı.
Kim kime karşı cihad ediyor. Müslüman, Müslüman kardeşini yok etmek için cihad yapabilir mi? Yapsa da bunun adı cihad olur mu? Yüce Allah böyle bir işten razı olur mu?
Ümmeti Muhammed’in başına gelebilecek en büyük musibet hiç kuşkusuz kardeş kavgası veya mezhep savaşlarıdır. Bu nedenle, sebep her ne olursa olsun aziz İslam dini asla Müslümanlar arasındaki bir savaşa onay vermez, hatta şiddetle karşı çıkar.
Bütün meselelerde İslam’ın iki temel kaynağı vardır; Allah’ın kitabı Kur’an ve İslam Peygamberinin Sünneti. İslam’ın temeli olan her iki kaynak da Müslümanlar arasındaki bir savaşı son derece açık, hiçbir aksi yorum yapma imkânı tanımadan tamamıyla yasaklamıştır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor;
“Bir Mü’minin bir başka mü’mini bilerek öldürmesi asla olmaz…
(Çünkü şunu kesinlikle bilin ki) her kim bir mü’mini bilerek öldürürse, onun Allah katındaki cezası, içinde ebedi-sürekli kalmak üzere cehennemdir. Allah ona şiddetle ğazablanır ve onu lanetleyerek, ona çok büyük bir azab hazırlar.” (Nisa 92.93)
Allah’ın Resulu Muhammed Mustafa (SAV) ise şöyle buyuruyor;
“( Şunu iyi bilin ki:) Kılıçları –silahları- ile birbirleriyle savaşmak üzere karşı karşıya gelen iki Müslümandan ölen de öldüren de cehennemliktir.
Bir sahabe sordu: Ya Resulullah öldürenin suçunu anladık, peki öldürülen niye cehennemliktir? Efendimiz buyurdu;
Çünkü o da kardeşiyle savaşıp onu öldürmek istemişti” (Buhari ve Muslim)
İşte İslam’ın temel kaynakları, işte Allah ve Peygamberinin sözü, emri. Birbirleriyle savaşanlara soracak olursanız, onlar Allah ve peygamberin rızası için savaşıyorlar. Hâlbuki Allah ve Peygamberi, onları yaptıkları işten şiddetle men ediyor. Hatta kardeşleriyle savaştıkları için Allah onlara şiddetle ğazablanıyor, öfkeleniyor, onları lanetliyor ve sürekli kalmak üzere cehenneme atıyor.
Peki, niye bu savaş ve bu ısrar?
Açık yüreklilikle söylemeliyiz ki bu savaş asla İslam’ın savaşı değildir. Bu savaş Amerika ve Batı güçlerinin İslam’ın biriken gücünü Müslümanlarda tüketme, Müslümanları birbirine kırdırma ve böylece Müslümanları zayıflatarak onları istedikleri gibi yönetip yönlendirme savaşıdır.
Müslümanların küresel anlamda büyüyüp güçlendiği ve baş edilmesi zor bir rakip haline geldiği her dönemde İslam düşmanlarının aklına gelen ilk mücadele taktiği, her zaman fitnelerle böl, savaşlarla parçala, zayıflat ve sonra yut, taktiğidir.
İslam devletinin imparatorluklar yıkan bir güç haline gelmeye başladığı örnek halifeler döneminin – Allah onlardan razı olsun- hemen sonlarından itibaren yukarıda stratejisini açıkladığımız planın yürürlüğe konulduğunu açıkça görmekteyiz: Böl, parçala, zayıflat ve sonra yut…
Allah bütün Müslümanlara, Allah’ın dinine hep beraber sımsıkı yapışmayı ve tefrikaya düşmemeyi emrediyor. Ancak Müslümanlar birbirleriyle uğraşmaktan, birbirlerini suçlamaktan, birbirini tekfir etmekten ve birbirleriyle savaşmaktan geri durmuyorlar. Mazeretleri hazırdır; ama onlar şöyle derler, ama onlar böyle…
İşte günümüzde başta Suriye ve Irak’ta yaşanan savaşlar olmak üzere, bütün İslam coğrafyasında Müslümanların çektiği acıların, içine düştükleri zilletin temel sebebi hep bu ‘ama’lardır. Tarih boyunca gayri İslami güçlerin Müslümanlara karşı uyguladığı temel taktik de hep budur. İslam her şeyin, her problemin, her hastalığın ilacını, çaresini ürettiği gibi bunun da ilacını – çaresini üretmiştir. Vahdet ve Kardeşlik…
Ama vahdet kimilerine göre bir bardak zehir içmekten daha acı bir şurup. Milyonlarca Müslüman’a acı çektirmek pahasına bile olsa onlar asla bu acı şurubu içmeyeceklerdir. Geriye tek bir şey kalıyor, o da dünyada sen Şii’sin, sen Sünni’sin diye birbirleriyle savaşmaları, mahşer meydanın da Allah’ın huzurunda, “Allah’ım, Müslümanların kanına girdim ama onlar Müslüman değildiler, diyerek haşa yüce Allah’ı kandırmaya çalışmaları.’’ Peki, her iki taraf öldürdükleri Müslümanların kıldıkları namazlarının, tuttukları oruçlarının, yaptıkları hacc ve umrelerinin, verdikleri infak ve sadakların şahadetini nasıl inkâr edecekler? Kıyamet günü bütün bu ibadetler sahiplerinin Müslüman olduklarına şahadet ederlerken onlar sahiplerini nasıl tekfir edecekler. Etseler bile Allah hiç kabul eder mi? Öyleyse sebebi ne olursa olsun bile bile Müslümanlarla savaşıp, mü’minleri öldürenlerin vay haline.