Tek adam denince edebiyat dünyasında akıllara daha çok Şevket Süreyya Aydemir'in 1963-65 yılları arasında kaleme aldığı biyografik eser gelir. Atatürk'ün hayatını anlatan Aydemir, kitabına “Tek Adam” ismini verirken, sanırım, dönemin koşulları içerisinde olumlu bir anlam çağrıştıran bu kavramı tercih etmiştir. Zira Aydemir dışında birçok şair ve yazar da Atatürk için “tek adam” ifadesini kullanmıştır. Yine Atatürk dönemi de dâhil 1950'ye kadarki siyasi hayatımız için tek parti dönemi dendiğini hatırlayalım.
Ancak zaman içerisinde bazı kavramlar anlam değişimine uğrar. 21. yüzyıl dünyası için “tek adam” ifadesi de olumsuz bir anlam yüklenmiş ve hiçbir siyasi liderin kendisine yakıştırmak istemediği bir sıfata dönüşmüş durumdadır. Nitekim gerek yurt içinde gerek yurt dışında bazı liderler, siyasi muhaliflerince tek adam olmakla suçlanmakta, kendileri ise bunu şiddetle reddetmektedir.
Ülkemiz bağlamında Sayın Erdoğan taraftarlığı ve karşıtlığı zaten fanatik bir hâl aldığından tek adam olup olmadığı konusunda her kesim kendi penceresinden fazlasıyla konuşmakta, yazıp çizmektedir. Ben bu makalede olaya farklı bir açıdan bakmak, diğer adamların, yani liderin etrafındaki insanların, yönetim erkine ortak olması gereken kişilerin tutum ve tavırlarından hareketle düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Sözgelimi geçenlerde Sayın Erdoğan stadyumlara verilen “arena” kelimesinden rahatsızlık duyduğunu ve bu tarz kelimelerin kaldırılması, değiştirilmesi gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki hassasiyeti, elbette ki çok olumlu olup benim gibi dil konusunda duyarlı olan pek çok insanı memnun etmiştir. Ancak diğer açıdan olaya baktığımızda en az bunun kadar olumsuz durum da şu ki bu itirazın ille de Sayın Erdoğan'dan mı gelmesi gerekiyordu, etrafındaki etkili ve yetkili diğer adamların hiçbirinde dil konusunda bir duyarlılık yok mu ki Sayın Cumhurbaşkanımız buna müdahale etmek durumunda kalıyor.
Yine geçenlerde üniversiteler ile ilgili bir toplantıda Sayın Erdoğan, yardımcı doçentlik uygulamasının gereksiz olduğunu, dünyada bu tür bir uygulamanın olmadığını, bunun kaldırılması gerektiğini ifade etti. Evet, Sayın Cumhurbaşkanımızın bilimsel gelişmeler konusunda da duyarlı olması takdire şayan. Ancak yine benim gözlerim etrafındaki diğer adamlara kayıyor. Yüksek Öğretim Kurumundaki onlarca adam, kelli felli öğretim üyeleri bu fikri desteklemek için neden ille de Sayın Erdoğan'ın açıklamalarını bekliyor? Özgür düşüncenin, fikir üretmenin, beyin fırtınalarının merkezi olması gereken üniversitelerimizden neden daha öncesinde, hatta yıllardır, bu konuya dair bir öneri, bir düşünce dillendirilmiyor?
Bunlara benzer onlarca örnek verilebilir, ama iki örnekle iktifa edelim. Sanırım bizdeki temel sorun tek adamlardan ziyade diğer adamlar sorunu. Diğer adamların, yani liderin etrafındaki insanların, yönetim erkine ortak olması gereken kişilerin genellikle inisiyatif almaması, her konuda topu sürekli Sayın Erdoğan'a atmaları sorunu. Evet, söz konusu futbol olsaydı belki Sn. Cumhurbaşkanımızın hoşuna giderdi, ama mevzubahis siyaset olduğundan bu durumdan hoşlandığını sanmıyorum.
Siyaset dünyasında tek adam-diğer adamlar problemi var da beri yanda yok mu? Ne yazık ki bu mesele, bu hastalık bürokrasiden sivil topluma kadar pek çok alana sirayet etmiş durumda.
Ülkemizdeki sivil toplum kurumlarına, farklı camialara şöyle bir bakın. Pek çoğu bir “tek adam” ile özdeşleşmiş durumda. Bu “tek adam”lar, camiaları temsil ediyor, ekranlarda boy gösteriyor, mikrofonlara demeç veriyor. Kurum içi toplantılarda, hatta buna toplantı değil “tek”lantı demek lazım, bir “tek adam”lar konuşuyor.
Kuzu kuzu dinleyen, konuşmayan, fikir üretmeyen, inisiyatif almayan, riske girmeyen, yeri geldiğinde lisan-ı münasiple itiraz etmeyen diğer adamlarla doluyor her taraf, her kurum. Geleceğimiz adına çok sağlıklı bir gidişat gibi gelmiyor bu durum bana.
Siyaset dünyasından sivil toplum kurumlarına her kesimin bir zihniyet değişikliğine ihtiyacı var, sanırım. En küçük kasabamızdan ülkemizin genelini kapsayan yönetim birimlerine kadar, bu tek adam ve çevresindeki suya sabuna dokunmayan diğer adamlar paradigmasını terk edip bir ekibe dayalı yönetim anlayışına dönmemiz gerekiyor.
Dönmemiz diyorum, zira nebevi yöntem budur. Peygamberimiz hiçbir zaman tek adam olarak ümmeti yönetmemiş, vahyin doğrudan belirleyici olmadığı her olayda birçok sahabe ile istişare ederek kararlar almıştır. Yine sahabeler de her konuda Peygamberimize fikirlerini söylemekten imtina etmemiş, yönetim basamaklarında yer alanlar inisiyatif almaktan çekinmemişlerdir.