Son bir hafta içerisinde demokrasi, sözde özgürlük ve insan hakları havarisi kesilen Batı’nın İslam dünyası ile ilgili aldıkları kararlar onların ‘Hiç bir zaman uygar ol(a)mayacakları’nın açık göstergesi.
Buyurun, sadece bu hafta içinde Türkiye daha doğrusu Müslümanlarla ilgili batıl Batı’nın aldıkları kararları hep birlikte okuyalım:
1- Perşembe günü Brüksel’de başlayan AB liderler zirvesinde Türkiye’ye yaptırım konusu da ele alındı. Cuma sabaha karşı yayımlanan sonuç bildirgesinde, her ne kadar Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin istediği bir yaptırım kararı yer almadıysa da, yaptırım listesini genişletme ve Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerine katılan kişi ya da kuruluşların yaptırım listesine eklenmesi kararı alındığı görüldü.
Türkiye’nin tavrını değiştirmemesi durumunda yaptırımların kapsamının genişletilmesi gündeme gelebilecek. Bu arada AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, en geç Mart ayına kadar Türkiye'ye karşı izlenecek yol konusunda seçenekler ve mevcut yaptırımların kapsamının genişletilmesinin de yer alacağı bir rapor hazırlayacak. Rapor, Mart ayında yapılması planlanan AB liderler zirvesinde ele alınacak.
Bu arada, 20 Ocak’ta göreve başlayacak ABD Başkanı Joe Biden ile birlikte AB ülkelerinin ambargoyu hangi boyutlara taşıyacaklarını da zaman gösterecek.
Malumunuz daha önce ifade edildiği gibi bu ambargo kararlarının sebebi, Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri. Yeri gelmişken ifade etmek gerekir ki; söz konusu bölgede 10 Ağustos’ta sondaj faaliyetlerine katılan Oruç Reis gemisi, 30 Kasım’da ‘görevini bitirerek’ Antalya limanına dönüş yaptı. Bu ‘manevra’ bile Batı ülkelerinin öfkesini dindiremedi demek.
2- ABD ve Türkiye arasında krize dönüşen S-400 yaptırımlarıyla ilgili bir iki gün önce yeni bir gelişme oldu. ABD Başkanı Donald Trump, görev süresinin bitmesine günler kala Türkiye’ye yaptırım kararı yolunu açacak kararlara imza attı.
Daha önce Türkiye’ye yaptırımı da öngören 740 milyar dolarlık savunma bütçesine onay vermeyeceğini belirten Trump, tıynetlerinin gereği olsa gerek o sözünden caydı ve yaptırımlar içeren maddeleri imzaladı.
3- Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2 Ekim'de açıkladığı bir yasa tasarısı vardı. Yasakçı ve özellikle dini özgürlükleri kısıtlayan söz konusu tasarı kendi Bakanlar Kurulu'nda görüşülmesinin ardından kabul edildi.
Yasa ile camilerin finansmanının daha sıkı denetlenmesi, Müslüman derneklerin kontrolünün artırılması ve din görevlilerinin yurt dışından gelmesinin engellenmesi hedefleniyor.
Yasa, Fransa tarafından imamlara yeterlilik sertifikasının verilmesi şartlarını da içeren 54 maddeden oluşuyor.
“Radikalleşme”nin önüne geçme bahanesiyle Müslümanların dini özgürlüklerine ve Mescidlerine müdahale anlamını taşıyan ve sahih tebliğ çalışmalarına engel teşkil edecek söz konusu yasanın kabulü, özgürlükçü diye geçinen Batı’nın iç yüzünü ortaya çıkarması açısından çok önemli bir gösterge olsa gerek.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in bile, "Yasanın 24. maddesinde ortaya konulan genel güvenlik yaklaşımı sorunlu görünüyordu. Özel güvenlik görevlilerine varıncaya kadar kolluk kuvvetlerinin yetkilerini genişletiyor ve yeni suçlar yaratıyor. Ayrıca, Afrika kökenliler ve etnik azınlıklar üzerindeki olumsuz etkileri hakkında endişe duyulmalıdır. Dolayısıyla, Müslümanların olası fişlenmesi konusunda da endişeliyiz" diyerek tepki gösterdiği yasa ayrımcılığın, İslam ve Müslüman düşmanlığının vardığı boyutları gözler önüne seriyor.
İmdi;
Batı’nın sadece bir hafta içerisinde Müslümanlara yönelik bu düşmanca tutumu biz Müslümanları ‘iç sorunlar üstü' birdüşünceye sevketmelidir. Batı’nın özellikle ABD’nin Müslüman ülkeleri ambargo, açlık, ekonomik buhranla sözümona ‘tedip’ etmeye çalışması dikkatlerden kaçmamalıdır. Fransa gibi ülkelerin Müslümanların ibadet ve tebliğ çalışmalarına dahi müdahale pozisyonunu alması bizi düşündürmelidir.
Sarı öküz meselesi örneğinde olduğu gibi duçar kaldığımız handikaptan kurtulmanın zaman ve zeminini kollamamız lazım. Dün başka devlet veya devletler bugün başka devlet, devletler; dün başka grup ve camialar bugün başka cemiyet ve yapılar; dün dernekler, bugün camiler...
El hasıl dindaş, aynı kıbleye yönelen ülkelerin dayanışması önemli; iç safların sıkılaştırılması kardeş devletlerin dayanışması kadar önemli.
Mesela, bizi ambargoyla tehdit edenlere, ambargo koydukları ülkelerle iyi ilişkilerle cevap verilebilmelidir. Bu yönlü ‘radikal’ kararlar hepten kurtaracaktır Allah’ın izniyle. Yoksa bunlar her gün birini yemenin hesabını yapmaktalar. Onların yanında sarının, siyahın, beyazın farkı yoktur. Onlar mideyi doldurmakla meşgul vahşi oburlardır.
Bize düşen içte de dışta da safları sıkılaştırmanın yoluna gitmektir, yoksa zalimlerin insafına sığınmaya çalışmak, onlardan medet ummak, hepten güvensiz ve korumasız kalmaktır. Zulümden kurtulmak için zalimden medet umamayız.
Bizden söylemesi...
Selam ve dua ile.