Evet, yanlış okumadınız, Tevhid sesini duyunca ürperen bir Müslümandan söz ediyorum, üstelik kendisi de Tevhid ehli, İslamcı, Şeriatçı bir Müslümandan...
Birlikte yolculuk yapıyorduk, otomobilin müzik çalarından bir ezgi dinliyorduk, içinde tekbirler geçiyordu, söz oradan açıldı.
-Biliyor musun hocam? Ne zaman bu tekbir seslerini duysam beni bir titreme alır. Aradan on yedi yıl geçmesine rağmen bir türlü kurtulamadım bu durumdan. Özellikle camide müezzin tesbih duasının bitiminde “Lailaheillallahü vahdehû laşeriyke leh, lehülmülkü velehülhamdü vehüve ‘alâ külli şey’in kadîr” dese veya bu şekilde bir başka yerde bu tekbiri duysam farkında olmadan ürperirim, tüylerim diken diken olur, bir başka alemde bulurum kendimi.
-Hayırdır, niçin? Dedim.
- Çünkü bu tekbirlerin ardından bize işkence yapmaya başlarlardı.
-Ne zaman, nerede, nasıl yani?
-Yıl 1996, tam yirmi dokuz gün işkence gördük. Bizim işkenceler teravih namazı biter bitmez başlardı, tam sahura kadar devam ederdi. Bize işkence edenler emniyette toplu olarak teravih namazı kılarlardı, sesleri duyulurdu bize. Ne zaman ki bu tekbir sesini işitiriz, hemen işkencenin başlayacağını bilirdik. Aradan on yedi yıl geçmesine rağmen bu durumdan bir türlü kurtulamadım.
Sayısız Müslümandan şunu dinledim, siz de dinlemişsinizdir mutlaka;
“Bize işkence edenler hep namazlarını kılan insanlardı, namaz molası verirlerdi, cumaya gider gelirler ve kaldıkları yerden başlarlardı işkencelerine…”
Evet, ben bunu işkence gören sayısız Müslümandan dinledim. Kendilerine işkence yapanların dindar ve eli yüzü düzgün insanlar olduklarını, çok azının İslam’dan uzak olduğunu söylüyorlardı.
-Peki, sizin Müslüman olduğunuzu bilmiyorlar mıydı? Sizin camiden getirildiğinizi, Kur’an öğretirken yakalandığınızı veya en azından mensup olduğunuzu iddia ettikleri örgütün Şeriatçı bir örgüt olduğunu bilmiyorlar mıydı, işkence altındayken bile bir tek vakit namazınızı kaçırmadığınızı görmüyorlar mıydı?
-Biliyorlardı, görüyorlardı… Fakat kendilerinden başka kimseyi Müslüman olarak kabul etmiyorlardı. İşkence esnasında biz tekbir getirdikçe onlar da tekbir getiriyorlardı. Bize işkence yapmakla sevap kazandıklarına inanıyorlardı…
Şu anda Türkiye’de yaşananlar bu işkence döneminin daha üst seviyedeki yeni bir merhalesidir. Yani şahıslar ve camia aynıdır. Kendilerinin dışındaki insanlara bakış açıları hiç değişmemiştir.
Sadece Başbakanı ve Hükümeti değil, Türkiye’deki bütün cemaatleri karşılarına almışlar, hedeflerine koymuşlardır.
Ve tabi ki bütün camialar da onları karşılarına almışlar, hem de hükümetten çok daha sert bir şekilde duruş sergilemektedirler. Başta Nur ekolünün diğer gurupları olmak üzere hiç birini yanlarına çekemeyeceklerdir.
Zaten Hizmet Camiası bunu bildiği için, yani içerden kendilerine hiçbir destek ümidi olmadığı için şu anda Türkiye’yi dışarıdan kuşatmaya, dışarının desteği ile rakiplerine boyun eğdirip sıkıştırmaya çalışmaktadır. Kimlerle, hangi lobilerle işbirliği içerisinde olduklarını da kimseden gizlememektedir.
Aslında bugün Türkiye içinde yalnız kaldıklarından dolayı değil, ta başlangıçtan beri dışarıyla birlikte hareket ettikleri cümlenin malumudur.
Bugün gelinen nokta ise; söz konusu güç odaklarının düğmeye basarak siyasi ve ekonomi kumpası fiilen başlatmış olmalarıdır.
Ben yine başa dönmek istiyorum, insanımızın uğradığı işkencelere, işkencelerle imzalatılan ifadelere, bu ifadelerden dolayı yıllar yılı zindanlarda yatıp çıkanlara, şu anda hâlâ zindanda olanlara dönmek istiyorum.
Allah aşkına hiçbir şey yapılmayacak mı? Herkesin yaptığı yanına kâr mı kalacak? Müslümanların mahkûmiyetleri, mağduriyetleri, itibar kayıpları unutulup gidecek mi?
Ergenekon’dan, Balyoz’dan ve bütün darbe davalarından, tutuklu milletvekillerinden hiç kimsenin içeride bırakılmadığı bir dönemde Allah aşkına mazlum Müslümanları aklına getiren bir yetkili yok mudur?
Tekbir sesinden bile ürperen bu Müslümanlar için hiçbir düşünceniz yok mudur?