Evet, tekfirci vahşet diyorum, çünkü bu akıl almaz, insanlık dışı saldırılar Peygamber'in mübarek mezarının, Mescid-i Nebevi'nin kapısına dayandı. Tekfirci vahşet Medine'yi, Mekke'yi tehdit eder hale geldi. Ümmet aralarındaki anlamsız ihtilafları, ahmakça taassupları, mezhepçilik ve milliyetçilik gibi hastalıkları bertaraf etmezse Allah korusun çok kötü günler bekliyor bizi. Batıdan sonra bugün ümmeti tehdit eden en büyük tehlike ve fitne tekfirci akımlardır. Ki tekfirci akımların da arkasında Batı var.
Müslümanların tarihinde tekfircilik diye bir akım yoktur. Mezhep savaşları da yoktur. Ümmet, İslam âlimleri tarih boyunca asla bugünkü gibi bir tekfircilik fitnesinin içine düşmemişlerdir. Kısa süreli ve etki alanı Irak bölgesiyle sınırlı Harici fitnesinin dışında İslam tarihinde güçlü ve etkili bir tekfiri akım hiç bir zaman olmamıştır.
Saltanat rejimleri tarafından halklarının mezheplerini siyasi amaçlara alet etme girişimleri olmuştur. Özellikle Osmanlı ve İran Şahları siyasi emelleri için İslam mezheplerinin arasındaki ihtilafları kaşımışlardır ama hiçbir zaman birbirlerinin kanını, namusunu helal sayacak bir azgınlığa ulaşmamışlardır.
Farklı mezheplerden olan Müslümanlar, Şiiler, Sünniler ve diğerleri Türkiye'de, İran'da, Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da, Pakistan ve Hindistan'da, Yemen'de, Arabistan'da ve birçok İslam ülkesinde asırlarca kardeşçe yaşamışlar, birbirlerinden kız alıp vermişler, beraber ticaret yapmışlardır. Hatta birçok yerde beraber istilacı, emperyalist düşmana karşı omuz omuza savaşıp direnmişlerdir. Şii Fatımiler ve Sünni Eyyubilerin birlikte Kudüs işgalcisi Haçlılara karşı koyması veya Irak'ı işgal eden İngilizlere karşı Sünni ve Şii Müslümanların birlikte kıyam etmesi gibi birçok örnek İslam tarihinde mevcuttur.
İslam'ın ana mezhepleri olan Ehl-i Sünnet ve Şia kitaplarında ehl-i kıbleyi tekfir etme, farklı mezheplerden olan Müslümanların can, mal ve namuslarını helal sayma, kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları kadın, çocuk demeden imha edip camilerini, pazar yerlerini havaya uçurma gibi sapkınlıklar, aşırılıklar yoktur. İslam mezheplerine göre farklı görüşleri ve yanlış inanç ve düşünceleri olsa bile tüm Müslümanlar kardeştir ve canları, malları, namusları mukaddestir.
Bırakın Müslümanların birbirlerinin can ve mallarını helal saymaları, şerefli İslam ümmetinin izzetli tarihinde kendileriyle savaşmayan, kendi kontrollerinde yaşayan Hıristiyan ve Yahudilerin bile can ve malları emandadır… Müslümanlar en azgın düşmanlarıyla savaşırken bile kadın ve çocuklarına dokunmamışlar, sivilleri katletmemişler, evlerini yıkıp şehirlerini talan etmemişlerdir.
Tekfirci vahşetin, tekfirci akımın anası Batıdır, Avrupa'dır. Müslümanların zayıf düşüp korumasız kalmasından sonra Batı İslam dünyasının stratejik noktalarını ele geçirmek, Müslümanların arasına fitne sokup direnme kabiliyetlerini yok etmek için tekfircilik akımını icat etti. Arap milliyetçilerini Osmanlıya karşı kışkırtan zamanın emperyalist gücü İngiltere sahte dini akımlarla bu mücadelenin güçlendirilmesi gerektiğinin farkına varınca çağdaş tekfirci akım da doğmuş oldu.
İslam ümmetinin başına bela olan tekfirci anlayış en güçlü çıkışını Vahhabilerle yaptı. Kendileri dışında kalan tüm Müslümanların can, mal ve namuslarını helal sayan Vahhabiler Hicaz ve Irak bölgelerinde Şii ve Sünni Müslüman halka yönelik vahşi katliamlar gerçekleştirdiler. O dönemde Hicaz ve Irak Osmanlı toprağıydı. Osmanlı ordusu Vahhabi fitnesini ortadan kaldırmak için çok çalıştı. Ama başarılı olamadı. Çünkü İngiliz emperyalizmiyle işbirliği yapan Suud ailesi, İngilizlerin desteğiyle Hicaz'da Osmanlıya karşı ayaklanmış ve İngilizlerin güdümünde kurduğu hükümetine resmi mezhep olarak Vahhabiliği ilan etmişti. Böylece tekfirci akımlar ilk defa devlet olma imkânı elde ettiler. Tabii Batının destek ve onun güdümünde yaptılar bu işi.
Yani modern tekfirciliği ümmetin başına barbar batı bela etti. Şimdi de tekfirci hareketler Amerika ve israil'in güdümündedirler ve onlardan destek alıyorlar. Nerde vasat bir İslami hareket varsa orada onun karşısına tekfirci akımları çıkarıyorlar ve o hareketi etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Buna en iyi örnek de Mısır'dır. Eğer İhvan Mısır'da başarılı olsaydı İslam dünyasında vasat İslami anlayış güç kazanacak, ümmetin vahdeti konusunda ciddi bir kazanım elde edilmiş olacaktı.
Sözün özü İslam ümmetinin başına bela olup geleceğini karartan tekfirci akımların Batı kaynaklı olduğu gerçeğini asla unutmamaları gereken Müslümanlar, Şii ve Sünni'siyle el ele verip kendileri arasında fitne çıkarmaya çalışan bu oluşumlara taviz vermemeli ve onları mahkûm etmelidir. İster Şii olsun ister Sünni, ümmetin arasında fitne çıkarıp ihtilafları kaşıyan her tekfirci akım bilerek veya bilmeyerek emperyalizme hizmet etmektedir. Müslümanlar uyanık olmalı, emperyalizmin hizmetkârlarının çirkin emellerine alet olmamalı.