Küresel alanda olduğu gibi, Ortadoğu'da da yeni güç denklemlerinin ayak sesleri duyuluyor.
Suriye sahasına doğrudan odaklananlarla birlikte bir şekilde müdahil olan tüm oyuncular, Trump'un işbaşına gelmesiyle baş döndürücü bir diplomasi trafiği yürütüyor. Bu trafik, oluşacak yeni denklemin ön hazırlıkları niteliğini taşıyor.
Nasıl bir güç denkleminin oluşacağı hususu henüz netlik kazanmış değil. Ancak bu doğrultuda yürütülen diplomasi trafiğinin akışkanlığına ve akış yönüne bakıldığında bazı ipuçlarını görmek mümkün hale gelebiliyor:
1-ABD başkanı seçilen Trump, Obama döneminden miras kalan Suriye sahasındaki bazı politikaları rafa kaldırdı.
2-Trump, Suriye'de ve genel anlamda Ortadoğu'da “müttefiklerin” hoşnutsuzluğuna yol açan Obama politikaları yerine kendi politikasını tesis etmek için neredeyse bölgedeki tüm Arap krallarıyla yoğun bir “telefon diplomasisi” yürüttü, halen de yürütüyor.
3-AB'ye sırt çeviren İngiltere'nin başbakanı Washington seyahatine çıktı, oradan da Ankara'ya uçtu.
4-AB'nin motor gücü olan Almanya başbakanının İngiltere başbakanının ziyaretinden hemen sonra Ankara'ya gelmesi, Ortadoğu'yu da ilgilendiren yeni küresel şekillenme diplomasisi açısından dikkate değer bir manevrayı andırıyordu.
5-Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump arasında yaşanan telefon diplomasisi ve akabinde CIA Direktörü Pompeo'nun Ankara'ya gönderilmesi, bölgesel konular ve Suriye politikası açısından yeni sürecin dönüm noktalarından birisiydi.
6-Bu süre zarfında Fırat Kalkanı Harekâtının sınırlarını El Bab-Rakka-Münbiç üçgeninde defalarca kez değiştiren Türkiye'nin bir kez daha Rakka hedefine kilitlenmiş olması, sürdürülen diplomasi trafiği ve buna bağlı oluşmasını temenni ettiği yeni süreçteki muhtemel güç dengesinin oluşumuyla alakalı bir duruma tekabül etmektedir.
7-Trump yönetimi ile Ankara arasında uzun zaman sonra hızlanan diplomasi trafiğiyle beraber Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı düzeyinde başlayan Körfez-Arap ülkeleri seyahati, önümüzdeki süreçte şekillenecek güç dengesi mücadelesinin en somut adımlarından birisi olsa gerek.
8-Henüz şekillenmiş bir Amerikan politikası olmamasına karşın Suriye üzerinde Amerikan vurgusu yerine “Rusya ile işbirliği” vurgusunu aylardır yapan Türkiye'nin, yeniden Amerika ve koalisyonla işbirliği vurgusunu öne çıkarmaya başlamış olması bir beklentinin ürünü değilse şayet, Amerika ile geliştirilecek yeni işbirlikleriyle Türkiye'nin “Rus partner” serencamının mecburiyetten kaynaklanan arızi bir durumdan kaynaklandığını ifade etmiş olalım.
Dünya hızlı dönüyor, diplomasi trafiği daha hızlı dönüyor. Ancak hızlı dönen diplomasi, nihai çözümler yerine sadece “aşama” değişikliklerini beraberinde getiriyor. Irak, Suriye, Libya, Yemen gibi kan revan olmuş ülkelerin bu duruma düşmesi uluslararası ve bölgesel konsensüslerle gerçekleşti. Düzelmeleri de ancak bu yöntemle mümkündür. Ancak ufukta görünen şey yeni bir konsensüs değil, kartların yeniden karılarak yeni güç denklemlerinin oluşumuyla ilgili bir durumdur.
Irak'ta çokça müşahede ettik, Suriye üzerinde de çokça müşahede edeceğiz; sonlandırılan her bir aşama, yeni aşamalara kapı aralamaktadır. Kapısı aralanan her yeni aşama, beraberinde farklı komplikasyonlar getirmekte, hesaba katılmayan yeni aktörler üretmektedir. Her yeni aşama, bir önceki aşamayı geride bırakmaktadır.
Suriye ile ilgili ABD ve koalisyon öncülüğünde yeni sürecin yapı taşları döşenirken baş gösteren çok basit bir komplikasyona dikkat çekmek, sanırım yeni aşamanın üretebileceği yeni iltihaplanmalar için bir fikir verecektir.
CIA Direktörü Pompeo Ankara'da iken bir Rus yetkilinin “Rusya, PYD/YPG/PKK'yi terör örgütü olarak görmemektedir” açıklaması zamanlama itibariyle Ankara'ya ciddi bir mesaj niteliğindeydi.
Yine bu esnada El Bab'da Türk askerlerinin Rus uçaklarınca “yanlışlıkla” bombalanması meselesi vardı ki, kaza ile kasıt arasında medya ve siyaset ikiye bölünmüş durumdadır.
Yine bu esnada Rusların denetiminde, Rus askeri üssü Hımeymim'de YPG ile Şam yönetiminin bazı yerleşim yerlerinin devri üzerine yaptıkları anlaşma ile TSK'nın hedef listesindeki kritik yerlere Suriye bayraklarının çekilmesi, Türkiye'ye verilen ve Rusya'nın da içinde bulunduğu cephenin önemli bir mesajıydı.
Son olarak şu husus dikkat çekici;
Suriye şu anda fiili olarak rejim, PYD/YPG ve farklı silahlı gruplar arasında bölük pörçük olmuş durumdadır.
Ekranlara yansıtılan bu yönlü rengârenk haritalar, ister istemez 1980'li yıllarda servis edilip Suriye'nin üçe, beşe bölünmesini öngören Pentagon ve Tel Aviv kaynaklı haritalara çokça benzediğini not düşelim.
Siz istediğiniz kadar “Suriye'nin toprak bütünlüğü” vurgusunda bulunun! Gönüller etnik ve mezhepsel nefretle dolup taştıysa, bu noktada sizin “birlik-bütünlük” arzunuz değil, Coni'nin, Şimon'un rengârenk haritaları cazip olmaya başlayacaktır.