Merhum Mevdudi bir eserinde “tenkit kapılarını kapatmak fitne kapılarını sonuna kadar açmaktır” der ve ardından tenkidin bir nevi fıkhını/usulünü açıklar.
Çok zor bir zamanda yaşıyoruz. Müslümanların bir kısmı tenkide o kadar tahammülsüz ki eleştireni adeta düşman görüyor. En ufak bir eleştiride tenkit edeni tekfire kalkışıyor.
Diğer taraf ise tenkit edeceğim diye haddi aşarak tekfir ediyor ve yaptığı tekfiri de tenkit diye savunmaya kalkışıyor.
Bu sınırların çok iyi belirlenmesi gerekir. Tenkit, sırf Allah'ın (cc) rızası için olmalıdır. Hayra, iyiliğe, güzelliğe, ıslaha hizmet etmelidir. Asla yıkıcı, kırıcı, tahrik ve tahrip edici olmamalıdır. Yıkıcı eleştiri, aslında eleştiriden çok art niyetli bir saldırıdır. Eleştiri, yıkmak, bitirmek ve yok etmek amacıyla yapılırsa saldırgan bir davranışa dönüşür ve büyük olasılıkla giderek tırmanan olumsuz bir çatışma sürecini başlatır.
Tenkit eden, tenkit ettiğinin güvenini sağlamalı asla güvenini sarsmamalıdır. İnsanlar arasında sağlıklı iletişim için karşılıklı güven olması şarttır. Güvensizlik iletişimi, iletişimsizlik ilişkileri sarsar ve koparır.
Özellikle zamanımızın âlimleri, yöneticileri bu bakımdan çok şanssızdırlar. Kendileri eleştiriye açık ve muhtaç olsalar bile şuursuz taraftarları böyle bir fırsatı onlardan esirgiyorlar. Bir şakirt ya da mürit ya da siyasi taraftar en ufak bir eleştiride derhal hücuma geçiyor, kavli ve fiili imkânlarla eleştirene saldırıyor, belki de çok faydalı bir ikazdan sevdiği kişiyi mahrum bırakıyor.
Mevki ve makamı ne olursa olsun bütün Müslümanların Kitap ve sünnet çizgisini gözetmesi ondan asla taviz vermemesi gerekir. En ufak bir sapmada bunu gören Müslüman'ın yine kendi konumuna bakmaksızın usulü dairesinde yani edep çizgilerini aşmadan derhal ikaz görevini yerine getirmesi gerekir.
Haber kaynağı sağlam, delillere dayalı, yapıcı bir eleştiride şu savunma sıkça karşılaşılan fahiş bir hatadır ve ciddi bir tehlikedir. “Mutlaka O'nun bir bildiği vardır, senin bildiğini O bilmiyor mu? Sen tek mi bunu biliyorsun, yani sen O'na hain mi demek istiyorsun vs.” İşte bu tehlike giderek büyüyor. Bu baskı karşısında kimse müspet tenkit dahi yapamıyor. Bu durum hem tenkit edilecek olana hem de topluma giderek zulme dönüşüyor.
Şimdi biri “kardeşim sen uçuruma doğru gidiyorsun” dediğinde fanatik taraftar: “O uçuruma gittiğini görmüyor mu? Yoksa sen ona kör mü demek istedin” deyip bile bile adamın uçuruma yuvarlanmasına sebebiyet veriyor.
Mesela siyasetçi/idareciye “yalan söyleme, yalancıyı Allah (cc) sevmez” diyorsun, Muhafazakâr kardeşimiz hemen dinimizde yalan söylemenin caiz olduğu yerler olduğundan söz etmeye başlıyor. “Ancak müminler kardeştir, Yahudi ve Hristiyanların ve bilcümle kâfirlerin kurumlarından kuruluşlarından uzak ol. Onlarla asla siyasi/askeri bir ittifakın içine girme, varsa böyle ittifakları bozmaya gayret et, Müminlerle ittifaka yönel” diyorsun. Muhafazakâr abi bu kez Hudeybiye'den dem vuruyor.