Hükümet ile Gülen grubu arasındaki savaş gittikçe kızışıyor.
Polis içinde fazla direnemeyen ve tutuklama ya da emekliye ayırma ile büyük oranda tasfiye edilen grup, yargı içinde direnmeye devam ediyor.
Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılıp yerine Ağır Ceza Mahkemeleri getirildi ve birçok hakim ve savcı pasif görevlere atandı. Ama bazı iddialara göre neredeyse her üç yargı mensubundan biri o gruba yakın ve bu yüzden de hukuk içinde tasfiye edilmeleri oldukça zor görünüyor.
Her an bir hamlede bulunabilme güçleri var. Nitekim son olay da bunu doğrular nitelikte.
“Paralel yapı” iddiasıyla çeşitli tarihlerde yapılan operasyonlarda tutuklanan 62 polis ile medya yöneticisi Hidayet Karaca'nın avukatları, daha önce tahliye taleplerini reddeden Sulh Ceza Hakimleri hakkında reddi hakim' talebinde bulundu.
Sulh Ceza hakimliklerinin reddi hakim talebinde Asliye Ceza mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle itiraz başvuruları İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gitti. Sulh ceza hakimlerinin tamamı hakkında ‘reddi hakim' talebi kabul edilince, tahliye talepleri bu kez İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gitti ve bu mahkeme de tüm sanıklar için tahliye kararı verdi.
Ama karar uygulanmadı ve ilginçtir ki, birçok kişi kararı veren hakimlerin de bu kararın uygulanmayacağını bildiklerini söylüyor.
“Demokrat Yargı”nın sosyal medya hesabından konu ile ilgili şu önemli tespitler yer aldı.
“Cemaat'in kamikaze dalışı ile “Saraydan kız kaçırma” teşebbüsü yarım kaldı. Peki, Cemaat bu durumu öngörmemiş olabilir mi?”
“İstanbul 29. Asliye cezanın kararı şüphesiz hâkimin başını belaya sokacak bir karar; ama şeklen geçerli bir karardır.”
“Belli ki, 29. Asliye cezanın “hakimi” Metin Özçelik bunu göze almış, ya da Cemaat, hakimi harcamış. (Örgütsel tutuma dikkat)”
“Cemaatin bu operasyonun neticesini öngörmemiş olması düşünülemez.”
“Yani Cemaat kıdemli bir yargı cambazı olarak tahliyelerin olmayacağını biliyor ve algıya oynuyor. Peki işe yarayacak mı bu hokus pokus?”
“Aksine, Cemaatin işini çok daha zorlaştırmıştır bu girişim.”
“Cemaat'in örgüt niteliği netlik kazanmış, Hidayet Karaca gazetecilikten örgüt üyesi konumuna sokulmuştur.”
Tespitler oldukça önemli.
Bu olay için “canlı bomba saldırısı”, “intihar eylemi” ya da “kamikaze dalışı” diyenler oldu.
2. Dünya savaşında Amerikan askeri hedeflerine uçaklarıyla saldıran Japon pilotların ölüm operasyonuna “Kamikaze dalışı” adı verildi.
Bu operasyonla da hakimler aracılığıyla “Cemaat” bir tür “Kamikaze dalışı” yapmıştır. Seçimlere doğru gidilirken bazı hakimlerin “harcanması” pahasına hükümete yönelik bir algı operasyonu yapılmış ve intihar pahasına zarar verilmeye çalışılmıştır.
Bu olayın ulusal ve uluslararası bazda etkileri olacaktır elbette. Hükümetin bundan ne kadar zarar göreceği ise ancak seçim sonuçları açıklandığında ortaya çıkacaktır. Tabii bu arada seçimlere kadar daha kaç “kamikaze dalışı”na şahit olacağız o da belli değil.
Her şey bir yana bu olay “Paralel hukuk”un teoriden pratiğe geçtiğinin en önemli delilidir.