Kur’an-ı Kerim’de "Müstakim kıstas ile tartın."(Şuara 182) buyrulur. Kıstas; hassas terazi, müstakim ise; dosdoğru demektir.
Adalet mefhumu, hep iki kefesi dengede olan askılı teraziyle resmedilir. Yalnız bir şartla, Adalet için kefeler boş halde dengede durmalıdır.
Çünkü ancak bu halde, kefelerin asıldığı kolun orta noktası iki kefeye eşit uzaklıkta olacaktır.
Orta noktanın yeri değiştiğinde kefelerin dengede durması için mutlaka bir tarafın diğerinden farklı ağırlıkta olması gerekecektir. Ve bu durumda orta nokta, ağır kefeye yakın, hafif kefeden uzak olacaktır.
Ama asıl mesele, orta noktanın kefelere eşit uzaklıkta olmasında değil, bu kuralı kimin koyduğunun bilinmesinde ve O’na boyun eğilmesinde.
Çünkü hiçbir terazi kendi başına ne kurulabilir ne de tartabilir.
Yoksa, söz konusu kendileri olunca çok dikkatli tartarken başkaları için tartı terazi filan umursamayanlar da, pekâlâ kişisel gelişim kataloğundan böyle bol hümanizma soslu metaforlar anlatıp adalet anıtı dikebilirler.
Rabbimiz; “Böylece biz sizi, insanlara şahid olmanız için orta bir ümmet kıldık.”(Bakara 143) buyurur.
Hadis-i Şerif’te bu ifade; “Biz sizi adaletli bir ümmet kıldık” şeklinde tefsir edilmiştir. (Tirmizî, Tefsir 2)
Ve orta yerle ilgili şu ayeti de hatırlayalım: “Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır.”(Maide 8)
Yani vasat(orta) olmak adaletli olmaya, adil olmak ise Allah korkusuyla hareket etmeye bağlı.
Demek ki, takvadan uzaklaştıkça mutlaka bir tarafın ağırlığı diğerinden fazla olacak.
Peki dinle, imanla, abdestle, namazla, oruçla, zekatla, İslam alemiyle, İslam kardeşliğiyle, Kur’an’la, Sünnet’le, ahlâkla, helal-haram duyarlılığıyla bir alakası olmayan kimse için takvadan söz edilebilir mi?
Geçmişleri ihanetlerle, işkencelerle, türlü türlü zulümlerle, katliamlarla, cinayetlerle, ihtilallerle, yalanlarla, yağma ve talanlarla dolu siyasetçilerden, onların kokuşmuş zihniyetlerinden adalet beklerseniz karşılığını herhalde güllük güzellik olarak almazsınız.
Dünyanın gasıp haramileriyle perde arkasında anlaşanlardan, ahitleşenlerden ve onlarla sırdaş olanlardan adalet beklerseniz, karşılığını şantajlar, kumpaslar, darbe girişimleri, çukurlar gibi nice şirretlikle alırsınız.
Kemalist bir eğitimden adalet beklerseniz karşılığını başörtüsü yasağı, İmam Hatip ve Kur’an Kursu kapatmalar, karma eğitim, inançsızlık olarak fazlasıyla alırsınız.
Hilafeti, Medreseleri, İslam’ın Ahkâmını, Alfabesini, Geleneğini devirenlerden adalet beklerseniz karşılığını alimler için kurulan darağaçlarıyla, ırkçılıkla ve batıdan ithal kanunlarla alırsınız.
Domuz eti yemekle iftihar edenlerden ve Müslümanların kutsallarıyla her fırsatta alay edenlerden adalet beklerseniz karşılığını, mesela cinsiyetsizlerin ezan yuhalamasıyla alırsınız.
Bakmayın, “bu mahalledekiler şöyle cürüm işliyorlar, karşıdakilere şöyle haksızlık yapılıyor güzellemesi” yapan adalet abidelerine.
Tarafını imansızlardan yana yapmış, onları veli edinmiş kimselerin, kıstası olabilir ama müstakim olamaz. Terazisi olabilir ama terazilerinin çubuğu vasat değildir.
Ama taraf seçerken Allah’a, Resulü’ne, İslam’ın şiarlarına, Müslümanlara yakınlığı ve muhabbeti dikkate alanların da elbette ki hataları, günahları olacaktır. Ancak en azından bunlar terazinin sahibini bilirler.
Elhasıl teraziyi kim ayarlayacak, kimin elinde olacak bunun için takvayı gözetmekten başka çare yoktur. Takva için de tarafı..