Birkaç gün önce haberlerin başköşesinde yer alan IŞİD lideri Bağdadî Amerikalılar tarafından İdlib’de öldürüldüğünün duyurulmasından sonra İslam dünyasında terör meselesi yeniden gündeme geldi. Sonradan kamuoyuna verilen görüntülerde öldürüldüğüne dair pek tatmin edici ve somut görüntüler yoktu. Zira Bağdadi’nin cesedine ait herhangi bir görüntü veya fotoğraf yok. Özellikle ABD tarafından servis edilen, “Bağdadi’nin çıkmaz tünele girdiği ve orada her iki çocuğuyla birlikte üzerindeki bombaları patlattığı” haberleri hiç de inandırıcı değildi…
Neyse konumuz, haberin doğru-yanlış olması veya şekil-yöntem değil, var olan hadise üzerinden gerçekleştirilmek istenen; İslam’ın ve İslam dünyasının “terör”le ilişkilendirilmesidir. Aslında bu mesele sadece günümüze ait bir mesele değil. Uzun yıllardır hem küresel hem de ulusal düzeyde “terör” konusunu İslam’ın farklı yorumlarıyla ilişkilendiren yaklaşımlar oldukça sorunludur. Bu yöndeki yaklaşımlarda özellikle IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra bir artış gözlenmişti. Hatta 6-8 Ekim olaylarında tüm İslami şahsiyetlerin hedef alınması bu algının neticesiydi.
IŞID gibi örgütler bağlamında bu tür yapıların tarihteki yerlerini ve süreçlerini takip edebildiğimiz ölçüde konuyu açıklığa kavuşturabiliriz. İslam’ın buna yaklaşımını örterek ve İslam’la bağdaştırarak olumsuz bir algı oluşturma peşindeler. Başta ABD olmak üzere Avrupa’nın da “terör” tanımı konusundaki karneleri pek iyi değil. Benim teröristim iyi, seninki kötü, mantığıyla hareket etmekteler. Bu konuda Avrupa ve Amerika’da “terör” örgütleri konusunda fikir birliğinden söz edilemez… Yanı başımızda Suriye’nin kuzeyinde “terör koridoru” denildiği zaman İngiltere ve Fransa’nın 1920’lerden itibaren orada yaptığı çalışmalar hatırlanmazsa “terör konusu” ve “terör tanımı” anlaşılmaz.
Somut bir örnek olma babında; ABD ve Avrupa’nın geçmişten beri Pkk’ye destek verdiği bilinmektedir. Bunu bir maşa olarak kullandıklarından “terör” libasını onlara giydirmek istemiyorlar. Peki, kime göre kim terörist? Esas üzerinde konuşulması gereken mesele budur. Ancak İslam’ı lekeleyebilecek bir noktayı yakaladıklarında “terör” tanımını vaka üzerinden gündemleştirmekte, hatta işi daha illeri götürerek “İslam terörü” safsatasını ortaya atarlar.
Avrupa ve ABD’nin, IŞİD üzerinden hareketle “terör” konusunda İslam dünyasını suçlayan bir yaklaşıma sahip olduğunu söyledik. Bunun bir yansıması olarak da içeride benzer yaklaşımlara tanık oluyoruz. Kemalist bakış bunu hep tazeliyor. Hatta tüm cemaatleri töhmet altında bırakacak bir yaklaşım ortaya konuluyor.
Sonuç olarak; Sömürge siyasetinin özelde Ortadoğu’da, genelde tüm dünyada yol açtığı yıkımları ve bunların sonuçlarını bir sorun olarak görmek istemeyenler var. Aynı şekilde bunların İslam dünyasına yönelik sömürü, işgal, kolonileştirme ve yıkımları da dikkate alınmıyor. Hâlbuki İslam’ın mukaddesatına karşı “terör” algısı ve saldırısı bütün dünyayı etkileyebilecek bir düzeye ulaştı. Bu konuda Yeni Zelanda’daki cami katliamı örneği bize çok şey söyler…