Kitap ve Gençlik Topluluğu, ‘Hayâ Hayattır’ konulu bir program düzenledi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) İktisadi ve İdari Bölümler Fakültesi Konferans Salonunda düzenlenen seminer, Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Nisa Ucak tarafından okunan şiir dinletisiyle devam eden program, TESSEP Genel Koordinatörü Aynur Sülün’ün konuşmasıyla devam etti.
Tesettürün, karşılıklı etkileşimleri ortadan kaldıran bir hayâ perdesi olduğunu ifade eden Sülün, “Tesettür, toplumun akıl ve ruh sağlığını koruyarak toplumsal bağları korumaktadır.” dedi.
“Batı, insanlığı felakete götürüyor”
Batı sisteminin, insanlık için bir felaket olduğunu söyleyen Sülün, “Kâinatın öznesi olan insan, çok hassas bir yapıya sahiptir. İnsanın manevi âlemini anlayamamış, hatta maddenin dar çerçevesi içerisinden çıkamamış olan Batı, ortaya atmış olduğu siyasi, idari, ekonomik, sosyal sistemlerle insanlığı konuşan bir hayvana indirgemiştir. İnsanın manevi âlemini, fıtratını inkâr eden Batının insan için ortaya attığı hiçbir düzen insana uymadı, onu felakete götürdü, götürmeye de devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
Batı, İslam topraklarındaki kuklalarının eliyle Müslümanları bir çöküşe doğru çekmek istiyor”
Batı’nın 150 yıllık maddi ve teknolojik gelişiminin aksine insani anlamda bir çöküş yaşadığını ifade eden Sülün, “Batı, kendi sistemi içerisinde insana uygun bir hayat nizamı belirleyemedi. Fıtratta var olan hakikatlerin bastırılmasıyla hareket eden Batı, insanlığı yanlış bir yöne sevk etti. Gün geçtikçe kan içiciliği yayılan Batı, uyuşturucuyla, alkolle, şiddetle, cinayete, boşanmalarla, tacizlerle, istismarlarla, tecavüzlerle baş edemez hale gelmiştir. Batı, İslam topraklarındaki kuklalarının eliyle de Müslümanları kültürel, felsefi, ahlaki, siyasi olarak bir çöküşe doğru çekmek istiyor.” dedi.
“Batıyı kan içicilikten kurtarmalıyız.”
Fanon’un Batı hakkında söylediği; "Artık Batının ahlaki, kültürel, siyasi, felsefi hegemonyasından sıyrılmalı, insanlaşmalıyız. Böylece Batı'yı da kan içicilikten kurtarmalıyız." İfadelerine yer veren Sülün, konuşmasına şöyle devam etti:
“14 asır önce İslam, insan için bir hayat nizamı ortaya koydu ve siyasi, idari, ahlaki, ailevi, sosyal, ekonomik bir düzenin temellerini attı. İslam, bu ölçüleri ortaya koyarken insan fıtratını, tabiatını göz önünde bulundurarak yaptı. Kuvvetli ve zayıf taraflarını, yönelişlerini, biyolojik, psikolojik ve fiziksel özelliklerini dikkate alarak yaptı. Bundan dolayıdır ki insanlık gerçek değerine, layık olduğu konum ulaştı. Bundan dolayıdır ki İslam toplumunda sömürü, etnik kimlikten kaynaklı ayrımcılık, zorla dininden döndürme, engisizyon gibi durumları göremezsiniz. Batının tarihi ise bu saydıklarımızla dolu. Asrımızda yaşanan bunca ahlaki sorun da Batı’nın fıtrata aykırı davranışlarının neticesidir.” ifadelerini kullandı.
“Batı, insanlardaki hayâ duygusunu çaldı”
İnsanı alçalmadan kurtaracak ve kendisine layık şekliyle onurlu ve şerefli kılacak tek yolun İslam olduğunu söyleyen Sülün, İnsana verilen en kuvvetli duygunun ise haya duygusu olduğunu sözlerine ekledi.
Sülün sözlerine şöyle devam etti: “İslam insanın hayâ duygusunu güçlendirerek, besleyerek düşüklükten korur. Allah, insana fedakârlık, adil olma, affetme duygusu vermiştir. Bu duygular köreldiğin de aile bağları gider, affetmenin yerini kin, rekabet, kıskançlık, öfke alır ve toplumsal bağlarda kopuşlar yaşanır. İnsan, başkalarına karşı fedakâr, yardımsever, merhametli olmazsa toplumda ne adalet ne düzen ne de intizam kalır. Onun içindir ki tarih boyunca şuna şahit oluyoruz. Tolumlar haya ile inşa edilir ve kurtulur, hayasızlık ile yıkılır. Batı, insanlardaki hayâ duygusunu çaldı. Özellikler kadınlarım açılmasını sağlayarak onların en değerli hazinesini çaldı, onları hayasızlığa itti. Toplum otokontrol mekanizmasını yitirdi, frenleri boşaldı. Arabanın freni olmazsa o araç durdurulmaz. Arzulara, isteklere, kötülüğe yönlendirmelere karşı freni olmayan bir kişi zapt edilemez.”
“Hayân yoksa istediğini yap"
Peygamber Efendimizin hadisi şerifinde “Hayân yoksa istediğini yap” dediğini hatırlatan Sülün, kadının, kendisindeki fıtri tabiatını yani hayasını koruması durumunda toplumu da korumuş ve muhafaza etmiş olacağını söyledi.
Sülün, “Tesettür hayânın kılıfıdır. Rönesans dönemine kadar örtünmek asaletin sembolüydü. Çünkü insanın fıtratında örtünmeye karşı meyil vardır ve bu meyil hayâ duygusunun gereğidir. Fakat Batı, Rönesans’la birlikte hayâ duygularına sava açtı, örtünmenin, ilerlemenin önünde engel teşkil ettiğini iddia etti. Ferdi hürriyet davası bahanesiyle kadın hakları üzerinden ‘Feminizm’ hareketi başlattı. Kadını o güne kadar insan dahi saymayan Batı, kadına tanıdığını iddia ettiği haklar üzerinden hayâsını çaldı, onu cinsel bir meta haline getirdi. Her alanda erkeklerin göz zevkine hitap eden, cinsel duyguları kabartan bir alet konumuna düşürülen kadın kapitalizmin reklam aracı haline getirildi. Batı’nın, hürriyet deyip açıp saçtığı kadına en büyük zararı ise onu aileden koparması ve anneliğini elinden alması oldu. Eşitlik dedi, ancak eşit olabilmesinin yolunun da erkeğin taşıdığı tüm sorumlulukları yüklenmesinden geçtiğini şart koştu. Böylece kadına fıtratına uygun olmayan roller verildi. Böylelikle kadına en büyük zulümler reva görüldü.” ifadelerini kullandı.
“Tüm bu yaşananların sebebi, Batı anlayışının kadına biçtiği roldür”
İslam’ın kadına kadın, erkeğe ise erkek olarak muamele ettiğini ve onların yapısal özelliklerini göz önünde bulundurarak muamelede bulunduğunu ifade eden Sülün, “Kadın, kadın kalarak onurunu, değerini muhafaza edebilir, erkek de erkek kalarak. Birbirinin tamamlayıcısı olan bu iki sınıfı rekabete sokmak toplumun ifsat olmasına, yuvaların yıkılmasına neden olur. Batı’nın, kadın hakkındaki yönlendirmeleri, ona biçtiği rol ve belirlediği konum uygun olsaydı, dünyada bu kadar kadın cinayetleri olmaz, kadınlar bu kadar ezilmez, sömürülmezdi. Tüm bu yaşananların sebebi, Batı anlayışının kadına biçtiği roldür. Kokuşmuş Batı’nın hiçbir ahlaki dayanağı olmayan yönlendirmelerine maruz kalan kadınların bozulması ve ifsat olmasıdır.” dedi.
“Aile karşılıklı hürmet ve muhabbetle korunur”
İslam âlimlerinden örnekler vererek sözlerine devam eden Sülün, Bediüzzaman Said Nursi’nin, “Aile karşılıklı hürmet ve muhabbetle korunur, açık saçıklık ise o muhabbete zarar verir.’ sözlerini hatırlatarak sözlerini şöyle bitirdi:
“Bir kadın, kendisini dışarıda başkasına teşhir etme, onları etkileme gayreti içerisinde olursa içinde ki kirli duygular büyüdükçe büyür. İlgisini çektiği erkekler bakışları oranında eşi ile arasındaki bağlar zarar görür. Etkilediği erkeklerinde kendi eşlerine olan muhabbetine zarar verir. İşte tesettür önemi burada ortaya çıkıyor. Tesettür, karşılıklı etkileşimleri ortadan kaldıran bir hayâ perdesidir. Bütün toplumun akıl ve ruh sağlığını korur aile ve toplumsal bağları muhafaza eder. Eğer bunca ifsada, kötülüğe, yönlendirmelere karşı, ahlaksız teşviklere karşı kendimizi ve neslimizi korumayı istiyorsak hayâmızı koruyacağız. Hayânın perdesi olan İslam’ın o temiz ve pak tesettür anlayışına sahip çıkacağız. Süsleri teşhir etme duygularından arınmış insanların dikkatlerini çekme düşüncelerinden arınmış, vücut hatları belli etmekten uzak bir tesettür anlayışına sahip olacağız. (Yunus Tuğrul-İLKHA)