Çok kıymetli günlerden geçiyoruz. Rabbimizin üzerine yemin ettiği, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, hakkıyla idrak edip verimli bir şekilde ihya etmemiz için bizleri teşvik ettiği günlerden...
Birçok kardeşimiz, bu günlerin feyiz ve bereketinden mahrum kalmamak için gayret ediyor; bizzat amel ederek ve çevresinin de bu özel günlerin feyiz ve bereketinden istifade edebilmesi için, anlatıp hatırlatmak suretiyle tebliğ ederek. Bu bağlamda birbirimize en çok hatırlattıklarımız arasında “Teşrik Tekbirleri” geliyor genelde.
Teşrik ne anlama geliyor, Teşrik Tekbirleri nasıl ve ne şekilde okunuyor bu kısma uzun uzadıya girmeye gerek yok. Fıkıh kaynaklarında anlatılıyor tafsilatıyla.
Fakat öyle sanıyoruz ki, Kurban Bayramı denince hatırladıklarımız arasında; Al-i İbrahim’in kurbiyeti ve teslimiyeti, Teşrik Tekbirleri denince de, Al-i İbrahim'in Tevhid inancına olan bağlılığı, samimiyeti ve buna mukabil Allah Azze ve Celle'nin onlara, lütuf ve inayeti geliyor.
Tevhidi hayatlarının merkezine almış bir aileydi Al-i İbrahim... İtaatte, sabırda, teslimiyette birbirlerine destek olan, çelme takmayan, var olan imtihanları zorlaştırmayan, rızayı İlahiyi yegâne hedef edinen muhlis, mü'min ve muvahhid bir aile...
Kuşkusuz Al-i İbrahim'in kulluk noktasındaki bu örnekliklerinin temelinde, Cenabı Allah'ı; zâtı, sıfatları ve fiilleriyle her şeyden üstün tutmaları vardı. Hayatlarında ve gönüllerinde, Tek- bir yüce, Tek- bir büyük, Tek- bir otorite vardı.
Yani, “Allahu ekber!” vardı, gerisi teferruattı...
Hisleri de, nefisleri de bu kelimeye ram olmuştu. Rablerini Tekbir zikriyle tüm hücreleriyle, muhabbet ve itaatle andıkça, hayatlarını Tevhid fikriyle nurlandırdıkça, imtihanlar aşılıyordu, en zor zamanlarda dahi yardım kapıları açılıyordu...
Öyle inanıyoruz ki, birçok konuda çıkmaza giren, kaotik ilişkiler sarmalından kurtulamayan, bunalan, daralan günümüz ailelerinin bu bilince olan ihtiyacı; havaya, suya, güneşe olan ihtiyaçlarından daha çoktur.
Çünkü, Allah'tan başka varlık ve otoritelerin yüceltildiği çağımızda, gönüllerin ve yuvaların, ikon, idol ve putların işgalinde olduğuna esefle şahitlik ediyoruz. Şirk ve küfrün işgali altında olan gönülden, yuvadan, Tevhidi hislerin ve fiillerin neşvünema bulması mümkün olabilir mi?
Allah'ın (c.c) azametinin karşısında yok olmaya mahkum olan izm'ler hayatlarımızda varlıklarını az veya çok gösterdikleri sürece, dillerde ve gönüllerde hakkıyla, namaz, hac ve kurban bilinci hakim olabilir mi?
Babalar İbrahim, anneler Hacer, evlatlar İsmail olmadıkça, takva üzere yardımlaşan öncü bir aile olmaktan söz edilebilir mi?
Çağımızın itikadi, ameli ve ahlâkî yozlaşmalarına karşı, bu mübarek ve anlamlı günler, kendimizin ve ehlimizin “Ey İman edenler, İman ediniz...!” çağrısına koşmasına milat olmalıdır, acilen...
Ulaşabildiğimiz her insana götürecek bir tebliğimiz ve tevhid mesajımız olmalıdır. Tüm bunlar için; canı gönülden, gündemden düşmesine asla müsaade etmememiz gereken, ululuğun, yüceliğin ve büyüklüğün kime ait olduğunu anlatacak/hatırlatacak, insanları hakka teşvik edecek, lisanı hâl ve lisanı kal ile uyarıcı olan Tekbirlerimiz olmalıdır...
“Ey örtünüp bürünen, kalk ve uyar! Sadece Rabbinin büyüklüğünü dile getir.” (Müddessir/1-3)
ayeti mucibince, nefis, şeytan ve dostlarının tüm gaflet örtülerini üstünden atan, Rabbinin büyüklüğünü her daim dile getirip gündem eden, müstekbirlerin hile ve tuzaklarını boşa çıkaran kullardan olmak duasıyla...
Vakit Kurban Bayramı'dır... “Teşrik Tekbirleri”ni de insanlığa Allah Azze ve Celle'yi; Azametini, Uluhiyetini, Rububiyetini ve Ubudiyeti, Nebevi bir üslupla hatırlatacak, dillere ve gönüllere düşürmemiz gereken, “Teşrik Tekbirleri”ni teşvik etmeyi de unutmayalım!